top of page
ayşegül atılgan.jpg

Ayşegül ATILGAN

16.01.2022

"AH"LAR DÖKÜMÜ
Ahlat Ağacı Film İncelemesi

2292646_810x458.jpg
ahlat ağacı.jpg
  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle

“İnsan neden en yakınında duran hayatı seçip onu yaşamak zorunda ki?” 

     Ahlat Ağacı, Nuri Bilge Ceylan’ın 2018 yapımı filmidir. Film, üniversiteyi bitirip memleketine dönen, kitabını çıkarabilecek parayı bulmak için çabalarken babasıyla çatışan Sinan’ın varoluş sancılarını anlatmakla birlikte İdris’in varoluş sürecini de ele alır.
          İri yarı Sinan, hızlı ve uzun adımlar atarak sabaha karşı, ardında martıları, vapurları ve Truva atını bırakarak Çanakkale’den ailesinin yaşadığı Çan’a gitmek için ayrılır. Çan, çorak yer; dumanlarla griye boyanmış gök arasında, çarpık kentleşmenin bir tablosudur âdeta. Şehir ve taşra arasındaki farkların belirginleştiği bu çekimlerde, Çanakkale’de dalgaların ve martı seslerinin eşlik ettiği rahatlatıcı deniz manzarasını, Çan’ın griliği takip eder. Otobüsten inince Sinan’ı fark eden kuyumcu, ona seslenir, Sinan’ı çaya çağırır. Kuyumcu, Sinan’ın gelmeyeceğini anlayınca davetinin gerçek nedenini ayaküstü açıklar. Sinan’ın babası İdris, borç aldığı çeyrek altını hâlâ ödememiştir. Kuyumcu daha önce İdris’ten köpeğini borcuna karşılık istediğini, ancak İdris’in bunu kabul etmediğini söyler. Sinan, babasının köpeğe olan düşkünlüğünü izleyiciye şu replikle iletir: “Milyon versen vermez, bağları var onların”. Sinan evine ulaştığında annesi salonda televizyon izliyordur. Televizyon dizisindeki dokunaklı kadın sesi “sen gerçeklerden kaçıyorsun,” der. Gerçeklerden kitaplarla dolu odasına sığınan Sinan, kitaplarını yerli yerinde bulamayınca söylenir, baba, suçu anneye atar. Asuman, “sen kitapları seviyorsun da ne oluyor?” diyerek İdris’i azarlar. Sinan’ın film boyunca odağında edebiyat ve bastırmayı istediği kitabı vardır.
       İdris, babasından kalan çorak arazinin yamacında etrafı yeşertmek için bir su kuyusu açar. Hafta sonları, kuyuyu derinleştirmek için içindeki taşları temizlemeye uğraşır. Kuyunun derinlerine inerek taşları bir ipe bağlaması ve dışarı çıkıp çekmesi gerekir. Yardımı babasından ve oğlu Sinan’dan ister. İpi çekerken üç kuşağı temsil edecek biçimde sıraya dizilirler. Bu kareyi takip eden sahnelerde kuşak çatışmalarını net bir şekilde görürüz. Kuyu, metaforiktir. Taşrada Sinan’ın içinde aradığı, İdris’in içinde aradığı neyse ona gönderme yapar. İdris, örnek model öğretmen kimliğine sıkışmıştır. Taşrada idealist bir öğretmen olmak kuyuda su aramaya benzer. Taşranın çorak topraklarında her şey susuzluğa mahkûmdur. Çan sakinlerinin her biri paragöz olmasına rağmen İdris, bunu açıkça yaptığı için suçlanmaktadır. Sinan’ın ganyan bayisine gittiğinde Çan sakinlerini görür gibi olması ve sonra hiç kimsenin olmadığını fark etmesi babasını aslında o çerçevenin içine koymak istememesinden kaynaklanır. Hatta imamlarla konuştuğu sahnede bunu “Hayatın saçmalığına karşı bir başkaldırı onunkisi” şeklinde dile getirir.

s-139a16a73f36528ee47f1b9a3241b8abe04b36a3.jpg
ahlat-agaci-13(1).jpg

            Sinan, Ahlat Ağacı adlı romanını yayımlatmak için Çan’da maddi destek aramak için belediye başkanının yanına gider. Sinan, kitabının yayım masrafları için belediye başkanından para alamaz. Başkan onu, böyle projelere destek vermiş olan kum ocağı işletmecisi İlhami’ye yönlendirir. Oysa işletmeci, edebiyat eserlerini desteklemez. Sinan oradan da eli boş dönerken gençlik aşkı Hatice’yle karşılaşır. Hatice Sinan’ı yarı güler yarı ağlar şekilde öper. Hatice, ışıklı caddelerden, tutkulu aşklardan, sağanak yağmurlardan bahseden bir romantik gibi görünse de zengin kocayı tercih eder. Oysa annesi Asuman babasını doğadan ve hayvanlardan söz ettiği için seçmiştir. 


   Hatice’nin evlendiği sahnede Sinan, Hatice’nin aşığına filmin akıllara kazınan şu repliğini söyler:

“Aslında o kadar da önemli biri olmadığımız ortaya çıktığında neden üzülüyoruz ki hemen? Bunu temel bir aydınlanma olarak ele alabilsek daha iyi olmaz mı? İnanmak dediğimiz şey sonuçta insanın içinde başlattığı bir eylemdir. Ve güzelliğe ve aşka inanmak kadar ayrılığa da inanmak, hazır olmak gerekir. Yani her güzelliğin sonunda bir kopuş, bir ayrılık pusuda bekler. Madem öyle, o zaman başımıza gelen bu gibi tatsızlıklara bizi kendi bilinmeyenlerimizle yüzleştiren hayırlı felaketler gözüyle bakmamız gerekmez mi?”

ahlat-ağacı-2018-1533317624.jpg

   Babası gibi öğretmen olabilmesi için, sınava girmek durumunda olan Sinan, bu konudaki kaygılarını başka mesleklere yönelebileceğini söyleyerek geçiştirir. Atanamayıp polis olan arkadaşıyla yaptığı telefon konuşmasında Sinan’ın aslında idealist olmadığını anlar ve karakterle özdeşim kuramayız. Taşra sempozyumunda tanıştığı yazar Süleyman ile olan uzun sohbetinde takındığı kışkırtıcı tavırlar da hem Sinan ile özdeşleşmeyi kırar hem de onun edebiyat dünyasında idealist olamayacağını gösterir. Ceylan’ın yapmak istediği de karakterleri sorgulatmaktır ve bunu başarır. 

 

“Oğullar babalarını ya benimseyerek kabul eder ya da reddederek benimser.”

 

         Sinan, babasının tek dostu olan köpeğini satarak kitabını bastırır. İdris köpeğinin kaybolmasının üzüntüsünü “beni suçlamayan tek canlıydı” şeklinde dile getirir. Kitabını annesine ithaf eder ve askere gider. Askerden döndükten sonra annesinin kitabını okumadığını, babasının emekli olduğunu öğrenir. İdris, su çıkarmak için kazdığı kuyunun yanındaki barakada, kasabadaki insanlardan uzakta yaşıyordur.  Her şeyden el etek çekmiş ve varoluşunu kuyudan su çıkarabilmekte bulan babasının yanına gittiğinde, barakanın önünde uyuyakalan Sinan’ın düşü, babanın çocukluğuyla ilgilidir. Büyükbaba, gözünde değer görmeyen oğlunun huylarına isyan ederken, bu huyları çocukken kundakta unutulmasına ve tüm vücudunu karıncaların basmasına bağlar. Sinan, rüyasında bu hikâyeyi; ahlat ağacının dalına bir iple asılmış ve her yerini karıncalar saran bebek şeklinde görür. Bu dramatik sahne, Sinan’ın İdris’in çocuğu olarak değil de babası olarak hissettiğini anlatır. 
          Sinan’ın babasıyla yakınlaşması, İdris’in cüzdanını karıştıran Sinan’ın gazete parçasını bulduğu sahnede zirveye çıkar. İdris, oğlunun kitabını tanıtan bu gazete yazısını kesmiş, cüzdanının derinliklerinde saklamıştır. Film boyunca donuk bir ifadeyle izlediğimiz Sinan’ı, gözyaşlarını tutamayan hâliyle izleriz. Taşradan, taşradaki babanın yüklerinden bunalan, çıkışsız, sıkışmış olan Sinan, ailesinin erkeklerini şekilsiz, uyumsuz ve yalnız olduğu için benzettiği ahlat ağacının altında babasıyla yeniden yakınlaşır. Ahlat Ağacı romanını, babasının okuduğunu öğrendiğinde Sinan’ın yüzünde şaşkınlık, çocuksu bir sevinç ifadesi belirir. Sinan, o ilk çocukluk günlerindeki babasına kavuşmuştur.
            Sinan, dipsiz bir kuyuda babası gibi su aramayı seçer...

  

  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
bottom of page