Belirsizlik Çağında İnsan Olmak
Eskiden insanlar ne kadar netti, der bir bilge belki de... Duygularını, niyetlerini saklamaz, sözleriyle davranışları arasında uçurumlar yaratmazlardı. Herkesin bir yeri, bir sözü, bir duruşu vardı, kaybolan şey belki de bu netlikti. Şimdi ise, modern zamanın karmaşasında bizler o eski dürüstlüğün hayalini kurarken, kendimizi duyguların girdabında yitiriyoruz. İçimde yükselen fırtına, bu belirsizlik okyanusunda küçük bir kayık gibi savruluyor.
Kendi içimde kurduğum sınırlar, çağlar öncesinden kalma bir kale gibi sağlam, bir o kadar da kırılgan. Onları çizmek, korumak ve gerektiğinde yeniden örmek, modern insanın en büyük sınavlarından biri belki de. Çünkü bu sınırlar sadece başkalarına değil, kendime karşı da bir dürüstlük testi.
Sınırlarımı koyuyorum, çünkü sevginin ve saygının temelinde bir karşılıklılık olduğunu biliyorum. Ancak bu karşılıklılık, günümüzde bir şeffaflık değil, puslu bir aynadan yansıyan bulanık görüntüler gibi. Karşımdakinden beklediğim netlik, bir zamanlar insan olmanın basit ama vazgeçilmez gerekliliğiydi. Oysa şimdi, iletişim karmaşasında kaybolmuş, gizlenmiş duyguların arayışındayız.
Geçmişin gölgesi ise en eski ses gibi ruhumda hâlâ çınlıyor. O zamanlar, bir sevdanın izleri, bir kalbin derinliklerinde saklı, kırık ama onurlu durur. Üç yıl, bir ömürden uzun olabilir, çünkü aşk ve acı zamanla ölçülmez. O eski bağ, yeni umutların önünde bir engel değil aksine, benim ne kadar insan olduğumu hatırlatan bir an.
Fakat insan olmak, aynı zamanda belirsizlikle yüzleşmek demek. Korku, cesaret, umut ve tereddüt. Hepsi iç içe, yüreğimin dokusunda. Ve şu anda, o küçük ama anlamlı adımı beklemek, varoluşumun en büyük sınavı.

Eskiden, söylenen bir söz, bir nevi kutsal bir antlaşmaydı. İnsanlar birbirine karşı açık ve netti duygularını gizlemek yerine, kalplerinin sesini olduğu gibi duyururlardı. O zamanlar, samimiyet bir güçtü, gizem değil. İnsanın niyetini saklamak, anlaşılmaz kılmak değil, aksine cesurca ortaya koymak erdem sayılırdı.
Şimdi ise, bu netlik bir lüksmüş gibi geliyor maskelerin ardına saklanıyor insanlar. Dürüstlük, bazen korkaklıkla karıştırılıyor, netlik ise incitmekten kaçınmanın bahanesi oluyor. Oysa net olmak, insanın kendisiyle ve karşısındakilerle kurduğu en sağlam bağdır. Sınırlar, sadece kendini korumak için değil, aynı zamanda karşı tarafı anlamak ve anlamlandırmak için de gereklidir.
Benim için bu sınırlar, o eski zamanların dürüstlüğünün ve saygısının bir yansıması. Karşımdan beklediğim, sözlerin ve davranışların arasındaki uyum, açık yürekli bir samimiyet. Çünkü ancak böyle bir ortamda, duyguların gerçek anlamı ortaya çıkar, insan kalbi huzura kavuşur.
Fakat şimdiki çağın karmaşasında, bu basit gerçekler karmaşıklaşırken, ben arayışımı sürdürüyorum. Belki de bu çağda, insan olmanın en zor sınavı, kendi içindeki bu fırtınayı anlamak ve sakinleştirmektir.
Ve ben hâlâ o küçük adımı, o eski zamanların cesur netliğini bekliyorum çünkü biliyorum ki, ancak netlik ve dürüstlükle kurulan köprüler yıkılmaz.
Ve şimdi, burada, içimde taşıdığım bu karmaşanın tam ortasında, yalnızca bir şey bekliyorum. Gerçekliğe benzeyen bir kelime, dürüst bir bakış, niyetin arkasında saklanmayan bir adım.
Çünkü artık kimse konuşmadan anlaşılmak, hissettirmeden sevilmek, sorumluluk almadan bağ kurmak istiyor. Ben hâlâ duygulara sahip çıkmanın, bir insana yaklaşmanın, ona buradayım diyebilmenin cesaret olduğuna inanıyorum. Ve evet, belki de bu yüzden karışığım. Çünkü insan kalbi matematik değil, bazen en doğru hesaplar bile yanlış sonuçlar veriyor. Temennim odur ki belki bir gün, kelimeler susmaz, niyetler kaçmaz, gözler, kalbin önüne perde çekmez. Belki bir gün, biri çıkar ve hiçbir oyunun parçası olmadan, sadece olduğu gibi yaklaşır. Ve o zaman ne sınır olur ne korku.
Sadece insan oluruz.
Olduğumuz gibi.
Net.
Samimi.
Ve nihayet, özgür.
Yayına Hazırlayan: Süheyla Nur Çağlar









