08.03.2025
Benim Adım Raziye

DİNGİN BİR NEHİRDİM BEN DERİNLİKLERİMDE BİNLERCE KESKİN TAŞIN YÜREĞİMİ YARALADIĞI.
Evde çıt yok. Herkes suskun. Matem, havasını da getirmiş yanında keyifle gıy gıy basıyor tellerine. Babamın ar damarına… Babam, hayata kırgın ve küskün. Büyük günah işlemiş olmalı zannınca. Bu da geldiyse başına, bi yerlerde iyi etmemiş ceza vermiş olmalı yaradan. Suratı ekşi, dişleri gacır gacır, Matem ’in havasına eşlik ediyor. Gıyyy gıccırrrtt gırt gırt gıdaha rt. Matem babamla dalgasını geçiyor o da sanıyor ki ona çok hak veriyor. Hayat işte, herkesin algısı kadar.
Ev kasvetli. Özensizce birbirine yaklaşıp uzaklaşan araları boşluklu zemin tahtasından bile gık yok. Öyle bir hareketsizlik. Parmağın ucunu değersen gıcırdamaya yer arayan yarıklı eski parkeler, damağı birbirine geçmeyen, birbirini boğazlarcasına çığlık atan kapı menteşeleri, macunu paramparça olmuş camı eprimiş pencereler bile tutmuş nefesini. Ev, taziye evi gibi yaslı.
Aralarından eleyip de seçip beğenemediği günahlarını bir kenara bırakıp yine her bastığında ötüp duran tahta merdivenlerden dışarı attı kendini. ‘Allah büyük’ dedi çıktı evden.
Hayat, babama şakasını yapmış, dokuz yıl aradan sonra dördüncü evladının da kız olduğunu görünce şaka cıvıklaşmış. Zaten dişe dokunur bir günahı da yokmuş. Bir kere kalbi temizmiş. Cilve seven babam, hayatın bu cilvesi karşısında aşka gelememiş.
Odanın ortasında el yapımı pamuklu yorganların arasında yanımda bitkin, ifadesiz bir kadın; çatık kaşlı, dut yemiş bülbül misali bir adam, az ötede bana bakıp cıkcıklayan ailenin, eşine az rastlanır fertleri. Tanıştırayım. Senkronu bir türlü tutturamayan kalender ailem. ‘Cıkcık Ailesi’
Haklara sahip olmak için ‘tam ve sağ doğmak’ şartı vardır. Doğmuş muyum doğmamış mıyım, doğduğuma pişman mı olmuşum; tam mı doğmuşum yarım mı herkesin kafası çorba. Sağ doğmuşum da sağ bırakırlar mı işte orada da benim hatlar karışık. Cinsiyetin kızsa zaten hak hukuk, şart şurt neyine. Kır dizini otur oturduğun yere.
Doğumum işte böyle bir sevinç(!) yaratmış. Utanç ve suçluluk duygusu işlenmiş daha doğar doğmaz şahsi günlüğüme: ‘kız evlat’ Allah’ın büyüklüğüne sığınılıp çaresizce eve buyur edilen milyonlarca kız bebekten sadece biri. Özelliksiz, beceriksiz, işe yaramaz, uyuntu…
Ablalar tarafından da sevilememişim. Dokuz yıl sonra çıkıp gelen bu münasebetsizin aralarında işi yokmuş. En iyisi yok saymak. İç etmekmiş.
Bebek, günahıyla birlikte geldiyse getiren de yarı suçluymuş. Gerçi annenin bunu düşünecek zamanı da yokmuş. O, bahçeye gidip çalışacak, tarlayı çapalayacak, süt sağacakmış. İşi başından aşkın onu mu düşünecekmiş. Zaten doğurmuş daha ne? İlahi takdir, kaderin tecellisi diye tescillemiş evinin reisini ve konuyu kapatmış. Meme hastalığı varmış kadında. Doktor emzir demiş, doğur bir tane daha. Belki bu gelen erkek olur ihtimaller denizinde. Gözleri ışıl ışıl olmuş ’erkek’ lafını duyunca bizim Cıkcık Ailesinin. Doktor yazmış reçeteyi. Prospektüs her zaman olduğu gibi okunmaya değer bulunmamış. Aynı ihtimaller denizine hüsranla fırlatılmış. Reçetedeki ilaçlar yan etkisini göstermiş, ben de hep karın ağrısı olarak kalmışım.
Dirayetli ben, doğru dürüst ağlayamamışım bile.
İnsan bolluğu içinde yokluk çekmişim. Benim kıtlık bilincim insansızlıktan başlamış, her durakta birileri inmiş. Ölen yokmuş ama dönen de olmamış.
Ortada kalmış kız bebek. Kız başına doğmuş gelmiş dünyaya utanmadan. Cesarete bak. Herkes üşüşmüş etrafına. Madem, demişler, kıralım kolunu kanadını. Bu ne özgüven! Kız kısmı hiç … diye başlayan bitemeyen cümleler. Kız kısmı konuşmaz; kız kısmı evde oturur, kız kısmı doğru gider doğru gelir, kız kısmı öyle giyinmez, karşı cinsle asla konuşmaz, o***pu mu olacakmışım başlarına! Kendi hakkında hiç konuşturulmayan, hakkında çok şey konuşulan bir kadındım ben. KADINLARIZ.
Beni kısımlarıma ayırmışlar. Miras paylaşımı davası gibi sürekli kısımlarıma tecavüz edilmiş kimse de memnun kalmamış. Parçalamışlar beni. Gözleriyle, sözleriyle, elleriyle. Pinçik pinçik koparmışlar en sona yüreğimi bırakmışlar. Onu da almışlar atıvermişler kurtlar sofrasına.
Dingin bir nehirdim ben. Dibimde binlerce keskin taşın yüreğimi yaraladığı. Taşlardan bana kolye yapmışlar, tasma gibi boynuma asmışlar. Aynaya baktım. Şaşırdım. Yok etmişler bana ait olan her şeyi. Adımı bile. Sonra unutturmuşlar, üstüne yatmışlar. Taşların üzerinde harfler. Okudum. ‘kADIN’
Hayata gözlerimi açtığımda anladım. Bir kader çizilmiş şu an pek de parlak görünmeyen. Bakındım etrafa bu nasıl iş, kadın önce kendisinin düşmanı. Sonra kadın yine kadının düşmanı. Sevgiyi içinde öldürmüş, maksadını unutmuş. Dışını süslerken özünü unutmuş. Besleyememiş ruhunu. Unutturmuşlar. Huzuru, huzursuzluk etmek olmuş.
İnsan insana, kadın kadına lazım. Aynı cenderenin içinden kurtulabilenler geride kalanlara el uzatmaz, yokuşlarından aşağı tekme atarsa ne kadar büyük ‘insan’ olduklarının, neyi başardıklarının bir önemi kalır mı? Kadın olduğunuzu unutabilir, kendinize bunu unutturabilirsiniz. Ama siz hep kadındınız, birileri bunu size acı bir şekilde hatırlatır. Uyumayınız. Uyanınız, kendinizi seviniz.
Kişi, çevresini kendi gibi kadınlarla büyütebilmeli. El uzatmalı. Bilinçli yapmalı bunu. Büyütemezsen sen küçüleceksin. Ezdiğin kadar ezilecek, ittiğin kadar itileceksin. Döngü böyle.
Bizim evin kadınları da böyleydi işte. Bebek halimle okuyabiliyordum gözlerinden. Sindirilmişlik, ezilmişlik, derinlerde bir yerde karanlık bir öfke. Yoğun bir bastırılmışlık duygusu. Ruhunuza sorun, üç aşağı beş yukarı ne kadar tanıdık duygular değil mi? Ve işin en berbat kısmı farkındalıksızlık. İnsanlar o kadar farkında değiller ki CANI NERDEN YANIYORSA tam da oradan yakıyor. Kimin canı kimi yakarsa, kimin kime gücü yeterse.
Kaderimin önünde iki yol var. Biri onlar gibi olmayı öğrenmek diğeri onlar gibi olmamak için savaş vermek.
Keskin taşlardan yapılma üzerinde kADIN yazılı tasmamı çıkardım. Çirkin kolyenizi iade ediyorum. Kadınlık sizin sunduğunuz gibi bir şey değil. İsterseniz tanışalım. Benim ADIM Raziye. İsterseniz memnun olabiliriz, istemezseniz adımı unutabilirsiniz. İnanıyorum ki memnun olacak vasfı unutturulmaya çalışılmış milyonlarca kadın var.
Onlarla elbet bir gün kesişecek yollarımız. Biz, birbirimizi bulacağız. Onlarla birlikte saracağız tüm evrenin yaralarını. Bir günebakanda, bir köpeğin gözlerinde, bir çocuğun kalp atışında. Kimimizin elleri nasırlı, kimimizin incecik, kimimizin kırışık; kimimiz genç, kimimiz yaşlı...