top of page
didemşenyücel.JPG

BİLMİYORLAR

Image by Camila Cordeiro
  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle

 

"Geldiğim bu yerde dalga sesi öncekilere benzemiyor, deniz sadece gürültü yapıyordu."

  Arka odada ölü anneler yaşayan kızları için ağlarken çıktın karşıma. Ben bir süre önce savaştan çıkmıştım ve yeniden başlayacak bir savaşı hissediyordum; kara, yalnız, ifadesiz, sessiz... Öyle ki yazı yazarken yine sayfalar hoşuma gitmiyordu, hep daha genişini istiyordum. Annem yemek pişiriyor, otobüs yolculukları beni tüketiyordu, haritalardan anlamıyordum, alerjim azmıştı, burnum tıkanıyordu, zor nefes alıyordum, beyin hücrelerim herkese göre daha çabuk ölüyor, buna rağmen duyargalarım her zamankinden çok daha iyi çalışıyordu. Bu sayede tatil için yanına geldiğim arkadaşımın en ufak dudak hareketi, saniyelik bakışı, kurduğu dolambaçlı cümleler olduğu gibi içini gösteriyordu.

  Geldiğim bu yerde dalga sesi öncekilere benzemiyor, deniz sadece gürültü yapıyordu. Ben ibrişim üstünde yürüyordum, yere düşme tehlikesi çok azdı ama buranın güneşi ipeğe öyle bir vuruyordu ki yansıyan ışıkta gözlerim kamaşıyor, dengemi kaybeder gibi oluyordum. Hava kararsa da saatin en fazla beş olmasını istiyor, bu yüzden saatleri sürekli geriye alıyordum, arkadaşımın kafası karışıyordu, benden hiç şüphelenmedi. Bu fazlaca sakin, insana uyuşturucu etkisi yapan yazlık mekana geldikten iki gün sonra arkadaşım elimi tuttu ve beni derme çatma bir bankla, onun hemen yanı başında duran, sanki spot ışığı görevi yapan sokak lambasının hüküm sürdüğü ufak bir tepeye, senin yanına getirdi. Yetmiş iki adım atmıştım, yanında sekiz kişi vardı, gökyüzünde altmış bin yılda bir gerçekleşen bir olay oluyordu. Saniyede altı kilometre hızla ilerleyen Mars, Dünya'ya elli altı milyon kilometre kadar yaklaşmıştı, bense ayaklarıma bakmakla meşguldüm, ayaklarım başkasına ait gibi görünüyordu, benden ayrı bir parçaydı sanki. Yabancı bir çift ayak… Mars gitgide kızarıyor, arkadaşım gitgide daha hızlı konuşuyor, herkes birasını yudumluyor, senin oturduğun bank hastalıktan geberiyor, benim dibimdeki sokak lambası bir süre yandıktan sonra sönüp herkesi siyah bir tayf haline getiriyordu. Lamba her sönüşünde sanki zaman duruyordu, ben zamanın, mekanın, yaşamın dışına çıkıyor ve sizlere bakıyordum. Bu şekilde yalnız kalmak marifetli bir şeydi, öyle sanıyordum ve o kadar hoşuma gidiyordu ki kendimi soyutlamak, bu yalnızlıkta senin siyah tayfına bakmak. Kimin fırçasından çıkmıştın merak ediyordum, nasıl böylesine güzel çizilmiştin?

Gece Sokak
Gezegen ve Ay

  Günler geçtikçe yanımızdaki insanlar birer birer yok oldular. Normal insanlar onların evlerine döndüklerini sandı, bense yok olduklarını biliyordum. 'Onların evi' diye bir şey yoktu, 'uzak' diye bir şey yoktu, her şey benim gördüğümden ibaretti, görüş alanım dışına çıkan her şey, zamanımdan, soluğumdan, hayatımdan çıkıyordu, girdikleri bir yer yoktu, sadece çıkıyorlardı, işte bu yüzden yok oluyorlardı. Geriye kaç kişinin kaldığı önemli değildi, çünkü ben zaten herkesten gizli yaşıyordum. İbrişim üstünde yüzüm gözüm boyalı, kendi kendime şov yapıyordum. Bir süre sonra ilgim kendimden çok sana döndü. Hatta bazı zamanlar sadece sana şov yapmaya başladım. Yetenekli ip cambazı en şık hareketlerini senin için yapıyor, her hareketten sonra durup sana bakıyordu. Yetenekli ip cambazı şimdi sadece yüzüyle duruyor ipin üstünde, yüzünü öyle güzel kullanıyor ki, özelikle gözlerini, hayran kalıyorsun.

 

  Üçe indiğimiz bir gece arkadaşım Karadeniz gecesinin soğuğuna direnmek için battaniye getirdi. Bir ara battaniyeyi kafamıza kadar çektik ve ben birden Jude'un ‘I Know’ şarkısını duymaya başladım. Garip bir şeyler oluyordu, marifetsiz bir şeyler... Başka bir yerdeydik, bana oldukça tanıdık gelen bir yerde. Saniyeler salise hızında geçti ve ben anladım; burayı, bu eski karanlığı başkalaştıran sizin de burada olmanızdı. Battaniyenin altında üçümüz de zamanın, mekanın ve evrenin dışına çıkmıştık. Önemli miydi? Evet, siz benim ilk misafirimdiniz. Bu karanlıkta arada bir elin elime değiyordu. Önemli miydi? Evet, elini her hissedişimde ip cambazı biraz dinleniyordu. Bir ara elini sevgili gibi boynuma attın, başını bir dişi gibi omzuma koydun. Aşkı ilan mıydı, komik miydi, önemli miydi? Evet, saçın yüzümü gıdıklarken artık ölü anneler kızları için daha az ağlıyordu. Ama susmadılar, susturamadın! Aradan aylar geçti, seni sahiplenişim anneleri susturmaya yetmedi. Yok oluyorsun. Savaş başlamak üzere. Beynimle, ruhumla ve ne olduğunu bilemediğim içimdeki başka bir şeyle savaşmam gerekiyor. Ne kadar sürer bilmiyorum. Ve bilmiyorlar, yüzünü odamın en gizli köşesinde saklıyorum.

   

  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
bottom of page