Dayım Derviş
Üniversiteyi, hayalini kurduğum bölümü ve okulu kazanmıştım. Artık tek yapmam gereken şey okumaya odaklanmaktı. Okula başlamadan önce kalacak yer sorununu da çözmem gerekiyordu. Öğrenci kredisine başvurmuştum ama o yetmezdi. Yurtta yer bulmam zordu, ev kiralamak ise imkânsızdı. Tam o sırada anneannem devreye girdi. Çocukluğumun geçtiği o gecekondu evine, yanına taşınmamı önerdi.
Haberi duyunca çok sevinmişti. "Evimize dönüyor çocuk" demişti. Bayramlarda ve yaz tatillerinde gittiğim o ev… Bahçesinde dut ve ayva ağacı olan, yorganların, döşeklerin kat kat dizildiği, eski radyonun tıkırtısıyla uyanılan o ev…
İki koca bavulla Ankara’ya vardım. O dönem Dikimevi'nde yürüyen merdiven yoktu. Bavulları zorlanarak taşıdım. Oradan bir minibüse binip anneannemin bahçeli gecekondu evine ulaştım. Eğilmiş tahtasıyla bahçe kapısını, üzerine ip sarılarak bağlanmış şekilde buldum. Camekanın önünde bir paspas ve tahtadan yapılmış bir ayakkabılık vardı. Cam kırılmış, bantla yapıştırılmıştı. Zili yoktu, cama tıklattım. Anneannem belini tutarak kapıyı açtı:
"Vay kurban olayım, geldin mi kızım?"
O gün bana en sevdiğim yemekleri yapmıştı: pilav üstü tavuk ve özel olarak da sütlaç. Eşyalarımı yerleştirdik, sonraki gün okul kayıt işlemleriyle uğraştım.
O evde anneannemle dayım yaşıyordu. Dedem öldükten sonra yalnız kalmışlardı. Dayım evin en küçüğüydü. Anneannem onu doğurduktan sonra bir daha doğum yapmamış. Hamileyken hastalanıp antibiyotik almak zorunda kalmış, hep “ondan oldu” derdi. Dayım Derviş, biraz zihinsel engelliydi. Kim çağırsa gider, herkese inanır, iyiyle kötüyü ayıramazdı. Ayakkabılarını ters giyerdi, ama ilkokulu bitirmişti. Yazmayı da bilirdi.
Ev işlerine gücünün yettiğince yardım ederdi. Anneannemin tüpünü taşır, çöpü çıkarır, su bidonunu taşırdı. Bazen mahalleden birileri alaycı bir şekilde, "Derviş anana yardım mı ediyon? Ne zaman evlendireceğiz seni?" derdi. Dayım ise çocuk gibi utanarak:
"Ben daha küçüğüm, büyüyünce annem evlendirecek beni…" derdi.
Ben daha beş yaşındayken dayımla bakkala gitmiştik. Çocuklar etrafımızı sardı ama büyük çocuklar dalga geçtiler dayımla: "Deli Derviş nereye gidiyon, gidemezsin."
Anneannem korkardı dayımı yalnız sokağa göndermeye... "İyice kötüleşti bu insanlar, iyice merhametsizleşti" derdi.
Anneannem de tüm evlatlarını başka şehirlere uğurlamış, bu evde sadece Derviş'le bir hayat kurmuştu. Sabah kahvaltıyı hazırlar, sonra dikiş dikerdi. Komşular gelir giderdi. Herkes kendi halinde yaşardı.
Dayım ise günlüğünü yazardı. Yazısı incecikti, ama hiçbir kelimenin arasında boşluk yoktu. Sanki bir şifre saklıydı yazdıklarında. Uzun uzun yazardı her gün. Bu onun için bir uğraş, bir hayat düzeniydi. Günlük saatinde yazı yazmazsa sinirlenir, bağırırdı:
"Anne! Eve dönelim! Yazma saatim geçti!"
Orada geçirdiğim o yıl, benim için teknolojiden, gürültüden uzak bir sığınaktı. İnternetim yoktu, okul epey uzaktaydı ama en azından bir yıl kalabilir, sonra yeni bir yol çizebilirdim.
Bir gün hiç evden çıkmayan dayımı dışarı çıkarmaya ikna ettim. Saçları karışmıştı, taradım, gömleğini ve süveterini giydirdim. Sevindi. Otobüse bindik, heyecanlanınca yüksek sesle konuşuyordu, otobüsteki herkes dönüp dönüp bize bakıyordu. Bana:
“Kitap da alalım mı? Yeni defter, kalem de lazım. Bir de gömlek alsak olur mu, paran varsa?” dedi.
“Olur dayı, anneannem para verdi zaten,” dedim.
Anneannem bizi uğurlarken, “Bir şeyler yiyin kızım, ben gelemem, çarşıda dolanamam artık…” demişti.
Kızılay’a gittik. Önce Olgunlar Sokak'a uğradık. Dayımın sevdiği, ince çocuk kitaplarından ve karışık bulmacalardan aldık. Bir defter, bir kalem. Üst baş da baktık. Sonra sordum:
“Dayı, sana nohutlu ekmek ısmarlayayım mı?”
“Hı hı,” dedi. Gülümsedi. “Bilmem ki, paran varsa ısmarla… Acıktım da galiba…”
Sakarya Caddesi’nden yürüyerek Sıhhiye’ye geçtik. Oradan otobüsle tekrar eve döndük. Otobüste yine yüksek sesle:
“Sakın gecikmeyelim, yazma saatim kaçtı mı bilmem. Acaba saat kaç oldu?”
“Merak etme dayı,” dedim. “Sevindin mi? Güzel bir gün geçirdin mi?”
“Geçirdim herhalde. Hı hı,” diye tekrar gülümsedi.
Eve vardık. Anneannemin iple bağladığı tahta kapıyı açtık. O yıl, üniversitenin ilk yılı, anneannemin ve dayımın o eski gecekondu evinde, Ankara'da geçti. Sonra yurda yerleştim. Ama o yıl, kalbimde hep başka bir yerde durur.
Yayına Hazırlayan: Süheyla Nur Çağlar










