top of page
özlem özağaç.jpg

Özlem ÖZAĞAÇ

25.01.2022

DENİZDEN GELEN HEDİYE

0001948907001-1.jpg
  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle

“Dışımdaki ile içimdeki bir olsun.” Sokrates

   Bugün 16 Ocak 2022, günlerden Pazar. Aylardır yarım kalan yazılarımı tamamlamama engel olan tembelliği üzerimden atan bir kitap okudum bugün. Sabah kahvesi ile öğle kahvesi arasında dingin bir denizi izler gibiydi bu okuma benim için. Yalın, abartısız, gerçek… Beni etkileyen ise kitabın 1955 yılında yayımlanmış olması ve elli dile çevrilmesi. Bizimle de iki bin yirmi bir yılının ekim ayında buluşmuş.

    Anne Morrow Lindbergh, 1950'lerin başında Florida'nın Captiva Adası'nda tatildeyken topladığı deniz kabuklarının her birinden yola çıkarak, onları yaşam ile ilişkilendirir. Gündelik hayatımızda nasıl davrandığımız, aile ilişkilerimiz, yakın çevremizle olan bağlantılarımız gibi hepimizin ortak konuları hakkında çıkarımlar yapar.

       “… Deniz ise bize sabrı, sabrı ve yine sabrı öğretir. Sabrı ve güveni. Bir kumsal gibi boş, açık ve seçimsiz uzanmalı insan; uzanıp öyle beklemeli denizden gelecek hediyeyi.”

        Kitapta 1950’leri okuyoruz. Günümüz ile olan benzerliği bizi şaşkına çevirmeli mi yoksa kadının sorumluluğunu düşününce olağan mı karşılamalıyız? Lindbergh hayatın sürekli genişlediğini anlattığı Deniz Minaresi bölümünde Amerikalı kadınların diğer kadınlardan daha özgür olduklarını kabul etmekle birlikte şunları dile getiriyor:

      “Kadın olmak, bir tekerleğin göbeğinden uzanan çubuklar gibi dört bir yana dağılan ilgi alanları ve görevlere sahip olmak demektir… Birbirine zıt görünen bu gerilimlerin ortasında bir denge kurmak ne kadar zorsa, hayatlarımızı doğru düzgün sürdürebilmemiz için de bir o kadar gereklidir.”

      Bu dengeyi nasıl sağlayacağımıza gelirsek, yazar bunu sadeleşme ile ilişkilendiriyor. Önce fiziksel olarak hafifleme, daha az kıyafet, daha az ev eşyası. Tabi ki daha az insan… Bir deniz kabuğuna kaç kişiyi sığdırabiliriz ki?

   Ay Kabuğu bölümü insanların yalnızlığı yeniden öğrenmeleri gerektiğini anlatan bölüm. Ev işlerimizi çok sevdiğimiz dizi kahramanlarıyla yapıyoruz, yalnızlığımızı dinlemediğimiz müzikle boğuyoruz.

     “…Gürültü durduğunda onun yerini alacak bir iç müziğimiz yok. Yalnız kalmayı yeniden öğrenmemiz gerekiyor.”

      Yalnızlığın bize kattığı güzellikler aşağıdaki satırlarda ne güzel anlatılmış.

 

       “… Ayrılırken geride gerçekten bir kolumuzu bırakmışız da, sonra deniz yıldızı gibi yepyeni bir kolumuz çıkmış sanki; işte öyle tek parça ve bütün oluyoruz yeniden. Hatta, öncesinde her bir parçamızın, tutanın elinde kaldığını düşünürsek, şimdi eskisinden bile tam oluyoruz.”

      Kadınların hem gelenekler yüzünden hem de içgüdüsel olarak etrafta olan herkese bazen damla damla bazen oluk oluk içindekileri akıttığını ama durup da kendi kaplarını doldurmaları gerektiğini düşünmediklerini belirten Lindbergh, kadının yalnızlıkla kendini doldurabileceğini söylüyor.

    Yazarın 1950’lerde dikkat çektiği bir konu da, özgürleşme ve erkeklerle eşit olduğumuzu kanıtlamak için mücadele ederken iç kaynaklarımızı görmezden gelerek tüm dış aktivitelerde erkeklerle yarışmaya itildiğimiz olmuş.

    “…Erkeğin geçici dış gücüne ulaşmak için kendi zamansız iç gücümüzü terk etme yoluna neden girdik sahi? … Artık erkekler de içe bakmak, dışarıdakiler kadar içeriden de çözümler bulmak zorunda kalıyorlar.”

    Yüz yirmi yedi sayfalık kitapta hepimiz bazen ay kabuğu oluyoruz bazen istiridye yatağı… Önce kumsaldaki tüm taşları cebimize doldurup getiriyoruz. Sonra bir hayata sığacakları düşünüp teker teker azaltıyoruz elimizdekileri. Sahip olduklarımız azalırken, biz içimizde dolup taşıyoruz.

    “…Çünkü güzellik, bir tek kendine ait bir alanı olduğunda tomurcuklanır. Olaylar, nesneler ve insanlar yalnızca kendi alanlarındayken benzersiz ve anlamlı, yani güzel olabilirler. Tek bir ağaç, arkasına gökyüzü koyarak baktığınızda anlam kazanır. Müzikte bir nota, önündeki ve arkasındakilerin sessizliğiyle anlamlanır. Bir mum ancak gecenin karanlığında çiçek açar. Kendilerine ait alanlar bulabildiklerinde küçük ve sıradan şeyler bile öne çıkabilir.”

     Normal dediklerimiz konusunda durup düşünmeye ihtiyacımız varsa, koşturmacadan yorulduysak, sürekli birilerine ikram ettiklerimiz yüzünden kaplarımız boşaldıysa ve nefes almaya ihtiyacımız varsa hemen duralım. ‘Kendim için ne yapabilirim?’ sorusuna vereceğimiz ilk yanıt en doğru yanıt olmayabilir ama sadece kendimiz için bize bir adım attırabilir. Sonrasında yapacağımız her şey içimizi doldurur.

     “…Kendi merkezimizden başlayıp dairenin çevresine doğru açıldığımız her seferinde dikkate değer yeni bir şeyler keşfetmemiz kaçınılmazdır. Aradığımız sevincin birazını şimdide, huzurun birazını buradada, sevginin birazını da bende ve sende bulacağız.”

Sevgiyle ve kitapla

  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
bottom of page