top of page
öznur biçer.jpg

Öznur BİÇER

14.09.2022

DÖRT HİKÂYE, BİR KİTAP: DOMİNO

domino zar
0000000720315-1.jpg
  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle

Dört farklı hayat, dört farklı hikâye, dört farklı şehirden oluşan Gürsoy Uysal imzalı Domino adlı romana dair naçizane yorumlarımla karşınızdayım. İbrahim ve Kadir kardeşler, Kamuran ve kızı Elif, Selim ve son olarak da Cengizhan ve Hülya çifti… İstanbul, Antalya, Bolu ve Ankara... Haydi gelin hep birlikte bakalım ‘domino’ etkisiyle birbirlerini etkileyen bu hayatlara…


Önce İbrahim ve Kadir kardeşleri konuşalım. Bu iki kardeş birbirine tamamen zıt karakterlere sahip. İbrahim kendini dine adamış, hayatı ev ve cami arasında geçen bir imamken Kadir ise daha iyi ev, daha iyi araba, daha iyi saat gibi hep maddi şeylerin peşine düşen ve abisinin dini fazla abarttığını düşünen bir insan. Bu iki kardeşi üçüncü kardeşleri birleştiriyor: Yasin. Yasin hasta bir çocukcağız. Olay ikisinin kardeşlerini görmeye hastaneye gittikleri araba yolculuğunda geçiyor. 
Hem İbrahim hem de Kadir kendilerini haklı gördükleri, kendi düşüncelerini savundukları ve o düşünceleri değiştirmeyi hiç istemedikleri için araları bir hayli açık. Tabii ki ikisi de yerine göre haklı ama Yasin hakkındaki görüşlerinde Kadir’in haklı olduğunu düşünüyorum, çünkü organ nakli çok ama çok önemli bir şey… Kardeşlerin hikayesinde daha çok organ bağışının önemini görüyoruz. Çoğunuzun da hak vereceği gibi organ bağışının hayat kurtardığını savunan Kadir’i destekliyorum. Peki diğer konuda Kadir mi haklı? Tabii ki hayır. Zaten inanç bakımından zayıf bir insan olduğu için abisiyle arası açılan Kadir için maddiyata çok önem verdiğini söylemiştik. İbrahim manevi huzura çok fazla önem veren biri. Örneğin bahşiş verdiği bir insanın hayır duasıyla huzur bulabiliyor. Yani kardeşinin tam tersi. Yasin’in yanına giderken bütün bu konuları gereksiz büyüttüklerini fark edip aslında ikisinin de kendince haklı olduğunu fark ederek tekrardan aile olma yolunda adımlar atıyorlar. Umarım sonradan kavga etmemişlerdir…


“Hayatta keşke sözcüğünü hiç sevmem. Keşkeleri ve acabaları hiç söyleme. Söyletecek olandan da kaç. Bir kere yüzün kızarması, ömür boyu pişmanlıktan iyidir.”


Kamuran ve Elif. Çocuk gelin konusunun işlendiği bir hikâye… Kamuran hepimizin bildiği biri aslında. Daha 14-15 yaşlarında iken “zamanı geldi kocaman kız oldu” denerek yaşının en az iki katı bir adamla evlendirilen bir çocuk gelin. Ve aynı zamanda kızı Elif’in böyle bir hayatı olmasını istemeyen, onun okumasını ve kendi ayakları üzerinde durmasını isteyen cefakâr bir anne... Hayat ne yazık ki onun düşündüğü ve istediği gibi gitmiyor. Kocası doğru düzgün bir işte çalışmayan, günlük işlere girerek üç kuruşunu eve bırakıp kalanını orada burada yiyen bir adam. Her zaman olduğu gibi bir gün kahvede otururken seneler evvel arkadaşı olan birinin daha sonra karanlık işlere girmesi sayesinde zengin olan bir arkadaşına denk geliyor ve kızını o adamın oğluna satıyor. Hem de ikinci el bir araba ve 100 bin TL’ye… Ancak Kamuran kızının da kendisi gibi bir hayat yaşamasını istemiyor ve bir çözüm yolu bulmaya çalışıyor. Tabii köy yerinde sözü geçmeyen bir ‘kadın’ olarak pek de fazla seçeneği yok. Anadolu’da çoğu kırsal kesimde kadınlara hâlâ hizmetçi ve mal gözüyle bakıldığını bir kez daha hatırlatıyor bu hikâye bizlere. Kadınların istisnasız her yerde bir birey olarak görüldüğü, cinayetlere kurban gitmediği ve şiddet görmediği adil bir dünya dileğiyle…


“Menfaat işte böyle bir şeydi. Verdiğin sürece senden iyisi olmazdı. Ama hele bir verme de gör sen daha önce önünde el pençe divan duranlar nasıl pençelerini sana geçirmeye çalışıyorlar.”

Selim: Haberlerde çokça gördüğümüz yanlış arkadaş sonucu yanlış yollara sapan gençlerden bir tanesi. Hiçbir şey yapmak istemeyen, çalışmayan, kötü insanlarla arkadaşlık yapıp hatalar yapan gencecik bir çocuk. Anne-babası bu davranışlarından vazgeçmesi için cezalar verir. Ancak Selim beni sevmiyorlar düşüncesiyle bu davranışlarına devam eder. Pamuğum dediği babaannesinin yanına taşınır. Torun sevgisi çocuk sevgisinden daha başkadır derler, gerçekten de öyledir. Pamuğu ona sahip çıkar, yanına alır ve ona parasını verir. Ama kötü alışkanlıklar öyle bir gözünü döndürmüştür ki Selim kötü planlar yapar. Burada da madde kullanımının insana neler yaptırabileceğini, kendini kaybetmesine nasıl sebep olabileceğini görüyoruz. Her ne kadar kitabın her kısmı hüzünlü olsa da bu hikâyenin de çok üzücü olduğunu belirtmek isterim.
İlk görüşte aşkın tanımıdır Cengizhan ve Hülya. Birbirlerini çok seven ama bir süre sonra birbirlerini ilgisiz bıraktıkları için kalpleri kırılan iki insan…  Bana sorarsanız ben bu tarz şeylere inanmam ama bu hikâyeyi okuduktan sonra da inanmamak çok saçma olur. Öncelikle Cengizhan’ın kafayı yediğini düşündüğümü söylemek istiyorum, daha sonunda ne olacağı belli olmayan bir belirsizlik için kendi kendine triplere giriyor gereksiz yere. Bir sabret, bir düşün değil mi? Yok, direkt en kötüyü düşünüp kendine eziyet edecek. Neyse ki domino etkisi var…

“Dünya güzeldi... Ama onlar, yani kendileri, yani bütün insanlar bu güzelliği hak ediyorlar mıydı? Her şeyin değerini kaybettikten sonra öğrenen insanoğlu bu güzelliklere sahipken farkına neden varamazlardı?”


Peki bu dört farklı hikâyenin birleşim noktası nedir? Neden hepsi bu kitapta? İşte onu kitabı okuyunca öğreneceksiniz ve domino etkisine ya da siz adına her ne diyorsanız ona bir kez daha şaşıracaksınız... Kitapla kalın, sevgiyle kalın…

  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
bottom of page