Öznur BİÇER
19.07.2021
Frankenstein: Modern Prometheusheus
Bugün sizlerle popüler kültürde yeşil kafalı canavar olarak bilinen Frankenstein ya da diğer adıyla Modern Prometheus üzerine konuşalım istiyorum.
Mary Shelly’e bu romanı yazdırtan kişi aslında İngiliz şair Lord Byron’dur. Byron, Shelly’e bir hayalet öyküsü yazması için meydan okur, Shelly de Gotik romanın ilk örneklerinden olan Frankenstein’ı yaratır ki bunu yaparken 20’li yaşlarında olduğunu unutmamak gerekir. O devir için böylesine büyük bir başarı takdire şayan.
Frankenstein deyince eminim hepimizin aklında dev cüsseli, yeşil kafalı, boynunda cıvataları olan, çok çirkin bir yaratık geliyordur. Aslında bu tamamen popüler kültür yüzünden olan bir şey. 1932 yılında filmi çekilirken “Yeşil kafalı bir yaratık koyalım, Frankenstein bu olsun,” demişler ve cidden öyle olmuş. Oysa kitapta anlatılan canavarla pek de alakası yok. Peki, Frankenstein’ın aslında canavar değil de canavarın yaratıcısının soyadı olduğunu söylesem ne düşünürsünüz? Sanırım senelerce kandırıldığımızı… Aslında yaratık, hilkat garibesi gibi isimlerle nitelendirilir kitapta, Victor Frankenstein ise canavarı yaratan bir adamdır. Çoğumuz kitabı okumadığından bunu bilmez çünkü filmlerde canavara hep Frankenstein denmiştir. Ben bunu ilk duyduğumda popüler kültürün nasıl bir etkiye sahip olduğunu fark etmiş ve şaşkınlığımı uzun süre üzerimden atamamıştım.
Kitabın konusundan kısaca bahsetmek istiyorum; Victor Frankenstein, annesinin ölümünden sonra çok üzülür ve bazı araştırmalar yapmaya başlar. Sonunda mezarlardan vücut parçaları toplayarak bunları birleştirir ve bir canavar yaratır. Ancak bu canavar o kadar korkunç görünüyordur ki yaratıcısı bile dehşete düşer ve kaçar. Oysa canavar sadece sevilmek ve topluma dâhil olmak istiyordur. Ancak Frankenstein o kadar korkmuştur ki yaratığı görmeye dahi tahammül edemez. Canavar, yaratıcısından intikam alsa da aslında içten içe oldukça duyarlı, hassas, yardımsever, iyi huylu biridir. Tek sorunu dış görünüşüdür. Bu yüzden ne yaparsa yapsın herkes ondan korkar ve kaçar.
Ey Yaratan, ben mi istedim, çamurumdan
Beni, insanı yoğur diye, ben mi yakardım sana
Karanlıktan beni çıkart diye?
Kayıp Cannet’ten
Shelly henüz birkaç günlük bir bebekken annesi ölmüştür. Buradan yola çıkarak, anne figürünün olmaması, yani onu dünyaya getiren kişinin aslında onu terk edip gitmiş olması Frankenstein’ın da yarattığı canavarı terk edip gitmesi ile özdeşleştirilebilir. Bu şekilde bakınca insan psikolojisinin çok karışık ama bir o kadar da muhteşem olduğunu görüyoruz.
Hatırla! Ben senin bir yaratığınım. Bir âdem olabilirdim, fakat daha ziyade düşmüş bir meleğim, neşeden, zevkten mahrum edilmiş, suça itilen... Ben iyi ve yardımsever biriydim; gizemli bir şey beni kötü ve gaddar bir hâle getirdi...
Düşmüş melek tabiri Lucifer (Şeytan) için kullanılır, yani canavarımız artık saf biri değildir şeytanla özdeşleşmiştir. Buradan anlaşılabileceği üzere içten içe saf ve iyi biri, tek isteği yaratıcısı tarafından sevilmek, onaylanmak ve kendisine benzeyen sevebileceği bir eştir ancak yaratanı onu yüz üstü bırakmıştır ve ondan korkmaktadır. Aslında bebek gibi tertemiz, günahsız doğan yaratık yavaş yavaş, içten içe kötüleşmeye şeytanlaşmaya başlamıştır.
Peki, neden Modern Prometheus? Prometheus ‘önceden gören’ demektir. Yani aslında Prometheus bir kâhindir. Yunan mitolojisinde titanların soyundan gelmektedir. Efsaneyi kısaca özetleyecek olursam; Prometheus tanrıların iktidarına karşı çıkmış ve insanlığı yaratarak onlara ateşi (bilimi, uygarlığı) vermiştir. Buna öfkelenen Zeus, Prometheus’u Kafkas Dağı’na zincirler ve bir kartal görevlendirir. Bu kartal her gün tekrardan oluşan ciğerini yemekle görevlendirilmiştir. Frankenstein’a dönecek olursak, Prometheus’un ateşi romandaki elektrikle eş değerdir. Victor Frankenstein, uzuvları birleştirirken bu elektrikten faydalanmıştır. Sadece Tanrılar yaratabilir ancak hem Prometheus hem de Frankenstein bu kuralı yıkmış, biri insanları biri de canavarı yaratmıştır. Bunun sonucunda da cezalandırılmışlardır. İşte Frankenstein’a Modern Prometheus denmesinin sebebi de budur.
Hep yaratık, canavar gibi sözcüklerle nitelendirdik ancak aslında o, Frankenstein’ın yarattığı bir canlıdır. Sadece dış görünüşü yüzünden dışlanan ve sevilmeyen, kalbinin saflığına bakılmayan bu yaratık ne kadar da tanıdık değil mi? Yeni kitap yorumlarında görüşmek üzere, kitapla kalın…