Bizim Mahallenin Kitapçısı
Diren ŞİMŞEK
27.07.2020
Kurgudan Efsaneye Bir Uzun Yolculuk : İnce Memed - 4
Çok uzun yollardan geldik ayağımızda çakırdikeninin sızısı, burnumuzda pürenlerin, yarpuzların kokusu, tenimizde Çukurova’nın sıcağı, Toroslar’ın iliklerimize işleyen dondurucu soğuğu; çıkınımızda hasret, umut, sevda, sırtımızda ha patladı ha patlayacak bir jandarma namlusu…
Çok uzun, çok uzun yollardan geldik midemizde yoksulluğun sancısı, yüreğimizde bin yıllık sömürülmenin, aşağılanmanın, zulmün yalım yalım yanan öfkesi; gözlerimizde çelik parıltısı, içimizde ta içimizde iflah olmaz bir başkaldırı kurdu!
Otuz iki yıllık emek emek işlenmiş çok uzun bir yoldan geldik sırtımıza çakmak taşı kayalarıyla uçurumları giyerek, zalimin zulmüne dur diyerek, bir iken binlere dönüşerek…
Yüzünde utangaç bir çocuk gülümsemesi ve narin, alabildiğine iyi yürekli bir incecik oğlanın peşinden o uzun yolları adımlaya adımlaya, ezilenlerin tekmilini birden kucaklaya kucaklaya serinin son cildine geldik; yüreğimizde kocaman bir sevgi, dilimizde destanlarla. Ve vakit tamamdı artık taşıyla, toprağıyla, sevgiye duran dalıyla, yaprağıyla, bin bir türlü insanıyla bir devri kapatmaya.
Yaşar Kemal’in seneler evvel İstanbul Boğazı’nın buz tuttuğu dondurucu bir kış günü cebinde odun alacak parası bile olmadan kat kat giyinerek, elinde eldivenlerle yazdığı, kaleminin mürekkebiyle yarattığı ve tutup yüreğimizin en güzel köşesine kondurduğu İnce Memed’in son cildinde kendi iç hesaplaşmasıyla vardığı kararı hayata geçirerek okurunu karşılıyor Memed. Çok eskilerin dediği bir söz var dilinde, belleğinde: “Eşkıya dünyaya hükümdar olmaz.” Zalimler öldürmekle bitmiyor belki ama bir Memed gitse de yerine bin Memed’in geleceğini biliyor İnce Memed ve sonu bir kör kurşunla bu dünyadan yitip gitmek olan eşkıyalığı bırakıp evlendiği güzeller güzeli Seyran ile portakal kokulu bir Akdeniz kasabasına yerleşmek, çoluk çocuğa karışmak, çoban çocuk Müslüm ve Hürü Ana’yı da yanına alıp Sefil İbrahim’in oğlu olarak yaşayıp gitmek istiyor. Öyle de oluyor. İnce Memedliğinden sıyrılıp sadece Memed olarak kendine bambaşka bir hayat kuruyor bizim ince oğlan. Ancak bir kurt var onun içinde tıpkı Köroğlu’nda olduğu gibi: mecbur kurdu. Karşılaştığı ilk haksızlıkta gözbebeklerine yeniden o bilindik çelik parıltısı konuyor ve Memed soluğu dağlarda alıyor. İlk ciltten sonra devam eden ciltlerde yoğun olarak görmediğimiz çatışma ortamı bu ciltte yeniden yoğun bir şekilde yaşanıyor fakat, arada keskin bir fark var: ilk ciltteki bireysel başkaldırı ikinci ve üçüncü ciltlerde toplumsal bir başkaldırıya doğru evrilirken son ciltte Memed’in , kurduğu yeni hayatı, sevdiği kadını, doğacak bebeğini geride bırakacak, hatta kendi canını hiçe sayacak kadar bütünüyle İnce Memedliğe aidiyeti ön plana çıkıyor. Yaşar Kemal, serinin son cildinde İnce Memed’i bambaşka bir boyuta taşıyarak -tam anlamıyla- zalimin zulmüne ve haksızlığa dur deme ihtiyacını içinde hisseden, zenginden alıp fakire veren ya da diğer bir değişle gücü yettiği kadar olmayan eşitliği ve adaleti kendi eliyle sağlamaya çabalayan mecbur adama dönüştürüyor. Öte yanda ise bir uçtan bir uca namı Çukurova’ya yayılan İnce Memed’den korkan ağalar, Arif Saim Bey’i de yanlarına alarak İnce Memed’in ve ona kol kanat geren köylülerin üzerine gidiyor, bölük bölük jandarmanın beraberinde rüştünü ispatlamış eski eşkıyaları, izci Topal Ali ve Yel Musa’yı İnce Memed’in izini sürmeye dağlara gönderip Memed’in çetesinin uğradığı köylerdeki herkesi çocuğundan yaşlısına değin öldürecek, öldürmese de yataklık edecek kadar işkenceden geçirtiyor. Bu noktada diğer ciltlere göre dikkat çeken en önemli şey, büyük halk kitlelerinin diğer ciltlerdekinin aksine daha büyük bir şekilde tek vücut olmaları, onca işkenceye, aşağılanmaya rağmen ser verip de sır vermemeleri, İnce Memed’e “Başımıza ne geldiyse senin yüzünden!” diyerek nefret kusmadan, sevgiyle acıyı göğüslemeleri, onun yoluna canlarını seve seve feda etmeleridir. Öyle ki, şu Çukurova’da, Toroslar’da kime adını sorsanız kadınıyla, erkeğiyle, yaşlısıyla genciyle alacağınız tek ismin Memed olması, her gün Memed çetesine birbirinin tıpkısı yedi Memed’in katılması, olmasa da bir kuru ekmeği çıkarıp neyi varsa bölüşecek, hiçbir şeyi yoksa da yüreğini, canını ortaya koyacak denli insanların ona bağlanması bunun en somut örneğidir. Çünkü onlar için İnce Memed, umudun vücut bulmuş hali, var oldukça sırtlarının yere gelmeyeceğini bildikleri, onlar için onların hakkını arayan, ermiş mertebesine çıkarıp taptıkları bir kurtarıcı niteliğini taşıyor. Bin yıllardan beri ezilmiş, aşağılanmış, yoksulluğun en dibini görmüş, insandan sayılmamaya alışmış, korkutulmuş olan halk başkaldıramadıkça bunu fırsat bilip onu ezenlerin olduğu dünyada, Memed gibi bir yerlerden çıkıp gelen kurtarıcılara büyük kitlelerin bağlılığı kaçınılmazdır. Halk, milyonların içinden sıyrılıp gelen bu kurtarıcıların peşinde gittiği gibi aynı zamanda ondan aldıkları güçle korkularını yenip kendi güçlerinin farkına da varabilirler: hatırlayın, ikinci ciltte Vayvay köylüleri mesela.
Peki başkaldırmak için Memed’ler mi olması gerekir? Yaşar Kemal serinin bu son cildinde aslında başkaldırı kavramını çeşitli yönlerden irdeliyor: başkaldıramayan ama başkaldırması gereken bir halk, onlar için başkaldıran bir Memed, yalanla, kaba kuvvetle başkaldıramayan halkı ezenler nezdinde başkaldırıya bakış ve Memed olmaksızın canına tak deyip zulmün, haksızlığın karşısında istediğinde yığınlara dönüşen, başkaldıran çeltik işçilerinde tanık olduğumuz aslında halkın kendi içinde var olan başkaldırı gücünü ortaya çıkması!
Öte yandan, tüm ciltlere yayılan mitler, inançlar, gelenek ve görenekler bu ciltte kendini diğer ciltlere göre baskın bir biçimde hissettiriyor. Adem ile Havva, Hazreti Ali tasvirlerinden tutunda Hızır Aleyhiselam’dan Hacı Bektaş Veli’ye, dedelere, pirlere, Kırkgöz Ocağı gibi pek çok ocağa bu kitapta daha yoğun biçimde yer veren Yaşar Kemal, ağıtlarından, destanlarına değin sıkı sıkıya elinden tuttuğu Türk kültürünü bu kitabında da bırakmıyor.
Nitekim çok uzun yollardan geldiğimiz İnce Memed dörtlemesi tarihinden kültürüne, inançlarından coğrafyasına, insan ilişkilerine kadar muazzam bir zenginliği ince ince sayfalarına işlerken sadece İnce Memed’iyle değil, Hatçe’sinden Seyran’ına, Ferhat Hoca’sından Hürü Ana’sına, Topal Ali’sine, Tazı Tahsin’inden Asım Çavuş’una, Koca Osman’a, Bayramoğlu’na, Kertiş Ali Onbaşı’sından, Yüzbaşı Faruk’una, Murtaza Ağa’sına; çoban çocuk Müslüm’ünden çocuk Memed’e, kel eşkıyanın kimse tarafından sahip çıkılmayan ölüsüne boyundan büyük işlere kalkışıp sahip çıkan çocuklara, hatta ve hatta yağız atına değin daha nice karakterine kadar her biri dikkate değer, üzerine konuşulası, özenle yaratılmış bir eser diyebilirim. Velhasıl-ı kelam ne yazmakla, ne de anlatmakla biter İnce Memed’in o destansı hikâyesi… Onu okumanız, onu yaşamanız, onu sol kaburganızın altında atan yüreğinizde hissetmeniz gerekir.