top of page
Diren

Yaşar KEMAL

İnce Memed 3

     Bir incecik, gencecik, yetim bir oğlandı şu İnce Memed dedikleri. Bir gün canına tak deyip köyü Değirmenoluk’tan kaçtığında tek derdi Dikenlidüzü’ndeki beş köye hükmeden Abdi Ağa’nın bitmek tükenmek bilmeyen aşağılamalarından, dayağından, zulmünden kurtulmaktı. Bilemezdi o gün ayağına batan çakırdikenlerini eze eze çıktığı yolun sonunda bireysel başkaldırısının yığınlara ulaşıp köylülerin başkaldırısı olacağını, namının Toroslar’ın eteğinden Çukurova’nın düzlüklerine değin ulaşacağını, Abdi Ağa’yı ve yeğenini vurup da dağlara çıkacağını, eşkıya olacağını bilemezdi Memed. Her kitapta elimizde biraz daha büyüyen şu İncecik oğlandı yeri göğü inleten, ağaları titreten. “Bir sırrı hikmet… Bizim bilmediğimiz bir şey, bir giz vardı bu adamlarda… Biz göremiyoruz da kalabalıklar görüyor. Sen, ben biz tek gözüz, oysa ki kalabalıklar bin, on bin, yüz bin, yüz milyon göz. Onlar İnce Memedlere yüz milyon insanın, bin yıllık gözleriyle bakıyor,” insanoğlunun içindeki başkaldırı kurdu böylesi adamlarda tek vücut oluyordu…

 

    İşte bizim ilk ciltte tanıdığımız, peşi sıra nice yolculuğa çıktığımız Memed adım adım böyle büyüyor, umudun sembolü, insanoğlunun içindeki başkaldırı kurdu oluyor; velhasıl her ciltte biraz daha ‘mecbur adam’a dönüşüyordu. Memed, onun varlığından bile güç alıp zulmüne uğradıkları ağaların karşısında duran halka karşı kendini mecbur hissediyor ve omuzlarına yüklendiği bu sorumluluk onu umutsuzluğa sürüklüyordu. İkinci ciltte bir Abdi gitse yerine Hamza’nın ve nicelerinin geleceği, zulmedenlerin öldürmekle tükenmeyeceği düşüncesiyle baş başa kalan Memed, serinin üçüncü cildinde bir İnce Memed gitse de yerine bin İnce Memed’in geleceği, İnce Memedlerin tükenmeyeceği düşüncesini koyup içindeki bu umutsuzluğu bir bıçakla kesip atarak yerine umudu koyarken içindeki başkaldırı kurduyla sıkı bir hesaplaşma yaşıyor. Öte yandan, Yaşar Kemal, ilk ciltlerden farklı olarak bu ciltte İnce Memed’i kendi iç hesaplaşmalarıyla bırakıp kurgu içinde biraz daha geriye çekerken kitabının odak noktasına bu kez bölgedeki ağaları yerleştiriyor. Namı bir uçtan bir uca yayılan bu eşkıya, ağalar arasında “Sıra bu kez bende mi?” korkusunun filiz vermesine neden oluyor ve Yaşar Kemal, bir yandan ağaların içinde bulunduğu psikolojiyi, İnce Memed ile başa çıkma çabalarını ele alırken bir yandan da dönemin ağalık düzeninde ağaların otoritesinin geniş sınırlarını çarpıcı bir biçimde gözler önüne seriyor.

   

    Yazar, “Yüzyıllardan bu yana, idarecileri kasabalarda, illerde ağalar idare etmişlerdir. (…) Ağalar yüzyıllar boyunca sırtını devletin gücüne dayayıp kendi gücünü devletin verdiği güçle birleştirip halkı sömürmüşlerdir. Gemilerini böyle yürütmüşlerdir. Son yılları ben bir iyice biliyorum. Ağanın bir kolu hükümette, onun otoritesinde, bir kolu da Toros eşkıyasındaydı,” diye ifade ettiği yazısında İnce Memed’in kurgusunun temeline tam da bu durumu yerleştirerek, yüzyıllara yayılmış bu toplumsal sorunu ele alıyor, ağaların nasıl gemi azıya aldığını, kurdukları korkunç saltanatı gözler önüne seriyor. Köylüler kanadında ise yoksulluk ve zulüm hüküm sürerken, ağaların korkusuyla kendi gerçek duyguları arasında bocalayanlar olduğu kadar Çiçeklideresi köylülerinin kadınlarından, çoban çocuk Müslüm’e, Hürü Ana'ya değin korkusuzca ağaya jandarmaya karşı durabilenlerin ya da Tazı Tahsin gibi gücün ve paranın tarafını seçenlerin olduğunu bu ciltte yeniden görüyor ağa- köylü, ağa-hükümet ilişkilerini irdelerken, ilk ciltlerdeki nefis üslup ve tasvirlerle doğa- insan ilişkisinin tadına varıyoruz.

      Anadolu kültürü, inançları, mitleri ise pek çok Yaşar Kemal kitabında olduğu gibi İnce Memed’in ilk iki cildinden sonra bu ciltte de aynı lezzetle bizi karşılıyor. Kâh İnce Memed’e yakılan bir ağıt olup yüreğimizin bam teline konuyor, kâh Köroğlu’nun Kırat'ı, Hazreti Ali’nin Düldül'ü, Genç Osman’ın Arap atı oluyor, kâh kırklara karışan yeşil libaslılar, kâh ise İnce Memed ve yağız atına dair dilden dile dolanan efsaneler ve daha niceleri gibi gelip yanı başımızdaki satırlara konuyor; zaman zamansa düşle gerçek arasındaki çizgi gittikçe azalarak iç içe geçiyor; velhasıl doğasıyla, insanıyla Çukurova Yaşar Kemal’in satırlarında yeniden yaratılıyor.

     Her bir satırını yine büyük bir keyifle ve ilgiyle okuduğum bu güzel serinin üçüncü cildinden İnce Memed’e yavaş yavaş veda edecek olmanın burukluğu ile son cilde geçerken, bu nefis eserle henüz tanışmamış olan okurlara bir kez daha bu güzel dörtlemeyi tavsiye ediyorum. Kitabınız bol, keyfiniz daim olsun.

  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
20200314_122749-02.jpeg
1200x627-yasar-kemal-kimdir-nereli-yasar
20200520_195637 (1).jpg
bottom of page