Ahmet Özgür Türen
KÖY ENSTİTÜLERİ DOSYASI
Türk Rönesansı
Kitap İncelemesi: Hazal İnan
“ Ben kapattırdım köy enstitülerini. Ben toprak ağasıyım. 200' e yakın köyüm var. Bu köylerdeki halk bana tapar. Ne işi varsa bana sorar. Evlenecek, boşanacak, askere gidecek, mahkemesi nesi varsa gelir bana danışırdı. Ama köy enstitüleri açıldıktan sonra 5 köyüme köy enstitüsü mezunu geldi ve bu köylerden artık kimse bana gelip danışmamaya başladı. Ben düşündüm, 200 köyümün hepsine köy enstitüsü mezunu gelirse benim ağalığım ne olur, sıfıra düşer!”
Kanayan yaramıza merhaba..
Gerçek, acı verici kurgulanmayan bir şeyler okumak istiyorsanız köy enstitülerine ulaşın.
1940 yılında 6 yaşın üzerindeki nüfusun yüzde 78’ i okur yazar değildi. Köylerde bu oran yüzde 90’ a çıkıyordu. Köylü milletin efendisi değil ağanın kölesiydi. Her anlamda geri kalmış bu toplumu nasıl bir eğitim ön plana çıkarabilirdi.
Kurtuluş savaşında bağımsızlığını kazanan Türkiye şimdi de aydınlanma savaşına girmişti. Bu daha çetin bir savaştı. Bu kez düşman cehalet, salgın hastalıklar ve yoksulluktu.
Sonraki yıllarda Unesco tarafından özgün bir model olarak nitelendirilmiş ve bir kalkınma yöntemi olarak gelişmekte olan ülkelere önerilmiştir.
Hasan Ali Yücel ve İsmail hakkı Tonguç önderliğinde Atatürk’ ün temellerini attığı köy enstitüleri kurulur. Enstitüde matematik, müzik, dikiş, nakış, inşaat, tarla işleri, hayvancılık, marangoz, demircilik, güzel sanatlar ve daha birçok alanda eğitime başlandı. . Okuryazarlığın en alt seviyede olduğu bölgelerde klasik müzik sesleri, Shakespeare’ in sahneleri gösterime başladı.
Bir öğrenci köy enstitülerine başladığında , ona iki cümle öğretilirdi ; "Aldığını, işin bitince yerine koy" ve "Girdiğin yeri bulduğun gibi bırak." Öğrenciler eğitimlerinin sonuna kadar bu iki cümleyi rehber edinirdi.
Enstitülere çevre köylerden öğrenciler okula alınırdı. Başta çekingen, korkak, içe kapanık köy çocukları enstitü eğitiminden sonra her biri birer meslek erbabı, kendini ifade edebilen, öz güvenli ve kendisi gibi binlerce birey yetiştirebilecek kıvama gelmiş birey olmuşlardı. Araştıran, sorgulayan, düşünen bu bireyler köy ağalarının,din adamlarının birer korkulu rüyası olmuşlardı.
Shakespeare’ in bir sahnesini canlandıran köy enstitüsü öğrencisi.
Bedri Rahmi Eyüpoğlu, bir hatırasını Cumhuriyet gazetesinde yazmıştı:
"Okulun hayvanlarını barındıran ahırda bir çocuk gördüm. Gece nöbeti ona düşmüş. Elinde kitap vardı, dalmıştı.
Shakespeare okuyordu. Okuduğunu nasıl kavradığını, ertesi gün oynadıkları piyeste gördük."
Köy Enstitüleri Marşı
Sürer, eker, biçeriz güvenip ötesine,
Milletin her kazancı, milletin kesesine,
Toplandık baş çiftçinin Atatürk'ün sesine,
Toprakla savaş için ziraat cephesine.
Biz ulusal varlığın temeliyiz, köküyüz.
Biz yurdun öz sahibi, efendisi, köylüyüz.
Diye devam eden bir marşları vardı. Ne yazık ki bu aydınlanma savaşımız kısa sürdü ve kanayan yaramız olarak kaldı. Neden kapatıldığı ise gayet açıktır. Halkın uyanışını bir tehdit olarak gören siyasi düşüncelerin kurbanı olmuştur elbette.
Kız çocuğu okutulur mu dediler. Kız çocuk, erkeklerle aynı okula gönderilir mi dediler. Ve nihayetinde fuhuş yuvası dediler. Çünkü biliyorlardı ki her an okuldan alınabilecek Ayşe oradaydı. Ve Ayşeler okumamalı idi (!)
Ya tarladan fırsat bulan Ali? Ağaların başına bela olacaktı. Halbuki babası gibi köle olmamalı idi (!) Ama artık oğullar babalarına, kızlar analarına benzemeyecekti.
Çünkü yapılan ne betonlaşmaydı ne de AVM.
Bir devrimdi Köy Enstitüleri.
Ali'ler, Ayşe'ler, Mehmet'ler,Fatma'lar...
Hepsi Atatürk'ün parçaları idi.
Osman Sakallı eğitim yıllarına ait anılarını anlatırken, bu konularda enstitülere yapılan haksızlıkları ben affetsem Allah affetmez demiştir.
Ama her şeye rağmen karanlıktan bir ışık sızmıştı. Kapatılışından 60 yıl sonra Nobel ödülü alan bir adam.
Aziz Sancar...
Kendisini yetiştiren köy enstitüsü mezunu öğretmenlerine teşekkür edecekti.
Hiçbir eğitim kurumumuz Köy Enstitüleri kadar kendi gerceklerimizden,sosyal, ekonomik koşullarımızdan doğma, dolayısıyla onlar kadar özden, verimli ve yapıcı olmamıştır .
“Biliyor musun, politikacıların çoğunun bizim çocuklardan ödleri kopuyor, biliyorlar ki bu çocuklar ileride onlar gibilerini seçmeyecek!”
Sebahattin Eyüboğlu