top of page
Görkem Yıldırım.jpg

Görkem Yıldırım DÜZEN

PASTORAL AMERİKA

26.09.2020

  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle

   Philip Roth tarafından 1997 yılında yazılmış olan “Pastoral Amerika” romanı yazara Pulitzer Ödülü kazandırmıştır. Romanda Amerika’nın 1945'ten 1995'e kadar olan süreçte süper güç olma hevesi ile yarattığı savaşlar, buhranlı yıllar ve yeniden yükseliş dönemleri çerçevesinde, mükemmel bir hayat yaratma peşinde koşan, bunun için çok çalışan Yahudi bir ailenin Amerikan rüyasının kabusa dönüştüğü hazin sonla biten bir hayat hikâyesi anlatılıyor. Yazarın seçtiği dönem itibariyle yaşanan toplumsal travmaları anlatmak için konu sıkıntısı çekmediği de romandan anlaşılıyor. Roman kahramanlarının  bireysel dramlarından yola çıkarak belli bir dönemi anlatmak  zor olsa da  yazar bunu kısmen de olsa başarmış görünüyor.

   Kahramanımız Sarıkafa lakaplı Seymour Irving Levov, Amerika’da yaşayan bir Yahudi ailenin çocuğudur. Gösterişli fiziği ve spor alanındaki başarıları ile herkesi okulda kendine hayran bırakan bir gençtir. “Bir Yahudi olarak sarışın ve mavi gözlü oluşu onu daha çok Amerikalı yapar.”  der yazar. 
   Romanda anlatıcı Zuckerman ise Sarıkafanın kardeşi Jery’nin sınıf arkadaşıdır ve evlerine sıklıkla gelip gitmektedir. 
    Sarıkafanın dedesi tabakhanelerde en pis ortamlarda çalışmış ve babası ise bu işi daha ileri götürerek kadın eldivenleri üreten bir fabrika kurmuştur. Bu işi devralacak kişi de Sarıkafa dan başkası olmayacaktır. Sıfırdan zirveye çıkan bir aile öyküsünü de anlatır bu yönüyle kitap.     
    Roman, anlatıcı ve  aynı zamanda yazar olan Zuckerman’nın, 1985 yılında bir maç çıkışı Sarıkafa ile karşılaşması ile başlar. Yıllar sonra Sarıkafa’yı görmek Zuckerman’ı heyecanlandırır. Lisede hayran olduğu Sarıkafa  şimdi 60’lı yaşlarında hala dinç ve yakışıklıdır. Ayaküstü sohbet ederler.

IMG_5934.jpg
philip roth.jpg

    Sarıkafa bu karşılaşmadan 10 yıl sonra 1995 yılında yazar olan Zuckerman’a bir mektup göndererek babasının anısına bir methiye yazmak istediğini anlatır. Yemekte buluşurlar ancak yemek boyunca Sarıkafa sadece ikinci evliliğinden olan üç oğlu hakkında konuşur. Onların başarılarından bahseder ancak ne geçmişinden ne de methiyeden hiç bahsetmez. Yemekte Zuckerman, Sarıkafanın geçmişine dair ne  gizlediğini anlayamaz. Aslında gerçek anlattığından çok daha karmaşıktır. Bu giriş bölümünden sonra roman daha da heyecanlı bir hal alır. 
    Bu görüşmeden kısa süre sonra Zuckerman, Sarıkafa’nın öldüğünü öğrenir ve yemekte anlatmadığı geçmişini merak eder. Lise mezunlar partisinde görüştüğü kardeşi Jerry’den hikâyenin aslını öğrenir. 
     Sarıkafa güzellik kraliçesi  Dawn ile evlenir. Çift büyük bir arazi alarak kırsala yerleşir. İnek beslemeye başlarlar. Kitaba ismini veren pastoral Amerika adı da buradan gelir. Bir kızları olur. Sarıkafa kurduğu bu düzende her şeyi mükemmel yapmaya çabalar. Ancak "mükemmel iyinin düşmanıdır" sözü gerçek olur. Kızı Merry büyüdükçe kekelemeye başlar. Şişman ve çirkin görür kendini. Annesi ve babasının bu kadar mükemmel görünmesi onu kötü hissettirir. Büyüdükçe asileşir ve Vietnam Savaşı döneminde savaş karşıtı asi bir genç kıza dönüşür. Dedesi, Merry’nin büyüdükçe yanlış şeyler yapacağını öngörürken, liberal bir baba olan Sarıkafa kızını çok sevmekte ancak kızındaki değişimleri anlayamamaktadır. Merry bulundukları kasabadaki postaneye bomba koyarak havaya uçuran ve bir doktorun ölümüne sebep olan terörist olarak ailesini şaşkınlığa uğratır. Ailesi yıllarca Merry’nin döneceğini umut eder.

 

   Annesi Dawn, yüzündeki acıyı silebilmek ve eski günlere dönebilmek için sürekli estetik ameliyatı olur.
    Sarıkafa bombalama eyleminden 5 yıl sonra kızının hayatta olduğunu öğrenir ve kızı ile görüştüğünde kızın tanınmayacak hale geldiğini görür. Çok zayıftır ve izbe bir evde pislik içerisinde yaşamaktadır. Merry Jainist* olduğunu ve yemek yemeyi reddettiğini söyler. Kızını kendisi ile gelmeye ikna edemez. Devamında daha farklı sırlar açığa çıkar. Sonrası ise merak eden okura kalsın.
   Kitabın son cümlesi vurucudur. “Dünyada Levovların yaşamı kadar kusurlu olmayan ne var ki?” 
    Kitapta yazar; “Sarıkafa Levovun yaşamı sıradanın sıradanı, basitin basiti dolayısıyla tam da Amerikan ruhuna uygun olarak harikaydı” der. Burada yazar Tostoy’un “İvan İlyiç’in Ölümü” romanına gönderme yaptığını ifade eder. Tolstoy ‘un İvan İlyiç  için basitin basiti, sıradanın sıradanı ve dolayısıyla korkuncun korkuncu olduğunu yazdığı gibi… 

 

    Yazarın romanda yapmış olduğu betimlemeler olayları hayalimizde canlandırmamıza oldukça yardımcı olmaktadır. Kitabın filme de uyarlanmış olmasına şaşmamak gerek. 2016 yılında ünlü oyuncu Ewan McGregor tarafından ilk yönetmenlik deneyimi olarak roman filme uyarlanmıştır. Romanda kurgu bazen geçmişten geleceğe, bazen de andan geçmişe hatırlatmalarla kurulmuş. Bu anlatımla roman kahramanlarının dünü, bugünü ve gelecekteki değişimlerini gözlemlemiş olmak okurun merakını zinde tutmaktadır. Roman karakterleri hakkında yapılan tahliller de bir o kadar etkileyicidir.  Kitap boyunca baba ve kızın ayrı dünya görüşlerine sahip olmaları ve iki ayrı uçta yer almaları bana Halil Cibran’ın çoğumuzun bildiği , bilmeyenlerin ise severek okuyacağı "Çocuklar" şiirini hatırlattı. Şiirde;


"Çocuklarınız sizin çocuklarınız değil ,
Onlar kendi yolunu izleyen Hayat’ın oğulları ve kızları
Sizin aracılığınızla geldiler ama sizden gelmediler 
Ve sizinle birlikte olsalar da sizin değiller.
Onlara sevginizi verebilirsiniz ama düşüncelerinizi değil… "

diye devam eden bu şiirde olduğu gibi bu romanın da bize hatırlattığı bir yönüyle çocuklarımıza hükmedemeyeceğimiz. Onların iyiliği için çabalasak ve hayatı onlar için düzenlemeye çalışsak da gün gelir hayatın direksiyonu elimizden kayabilir.
  Pastoral Amerika kitabı görünenin her zaman gerçek ve güzel olmayacağını aklımızda tutmamız gerektiğini bize hatırlatıyor. Yazarla yapılan bir söyleşide metafor üzerinden konuşmayı sevmediğini söylüyor. “Kitabı okuyun yeter ”diyor. Gerçekten de Pastoral Amerika kitabı okuyucusunu şaşırtan, canını acıtan, merakını zinde tutan  anlatımı ile yazar ne anlatmak istiyorsa o. Kitabı okuyun yeter... :)

 

*Jainizm: Güney Asya kökenli din ve felsefe- Ruhani özgürlük ve kurtuluş kavramı temelinde kurulmuş olan Jainizm tüm canlıların eşit olduğunu ve özellikle şiddet karşıtlığını savunur.   

  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
bottom of page