top of page
Aylin_Aktaş.jpg

22.12.2020

Sınırsızlığın Labirenti: "Sineklerin Tanrısı"

IMG_20201221_123822_edited.jpg
  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle

   Herkesin ruhunda özel olan bir kahraman, kitap, nota veyahut bir tablo mutlaka vardır. İşte birey için bir romanı ya da öyküyü özel kılan, unutulmaz yapan şey, okurken hissettiği düşünsel derinliktir. Sizin için böyle bir kitap var mı? “Unutulmaz” diye nitelendirdiğiniz?
 

    Bir kitabı benim için unutulmaz yapan şey; mekânı ve karakterleri tüm detaylarıyla çizebilmemdir. Gözlerimden akan film şeridinin soluksuz ilerlemesidir. Kitabın içinde, sanki uzakta bir yerde her şeyi izleyebilen kişi olmamdır. “Sineklerin Tanrısı” aslında benim için tam da böyle bir kitap. Kitabı alma nedenim arka kapağında “Küçükler için yazılmış bir öykü” yazısını görmemden ibaretti. Ve okuduktan sonra, böylesine simgesel anlatımı yoğun olan bir öykü kitabından bunca yıl kendimi nasıl mahrum bıraktığımı çok sorguladım doğrusu. Her neyse, konu dağılmadan tekrar kitaba dönelim. 


     Sizler için ne kadar önemli bilmiyorum ama benim için çevirmen, en az yazar kadar önemlidir. Bu yüzden, kitabın Mine Urgan tarafından çevirisinin özellikle okunmasını öneririm.  Ayrıca kitaptan beyaz perdeye uyarlanan iki film de var. Ünlü romanın beyaz perdeye ilk uyarlaması 1963 yılında, ikinci uyarlamasıysa 1990 yılında çekilmiş. İkisini de izledim. Fakat ikinci kez beyaz perdeye alınan filmin, metne pek sadık kalınmadan çekilmiş olduğunu söyleyebilirim. Diğer sanat dallarının besleyici yapısına inandığımdan, kitabı okuduktan sonra filmin izlenmesinin de iyi olacağını düşünüyorum.

1155-1.jpg
sineklerin-tanrısı-film.jpg

          Olayların başlangıcına gelecek olursak!


     Kitap, ıssız bir adaya düşen Ralph ve Domuzcuk’un tanışmalarıyla başlar.  Ralph ve Domuzcuk’un adayı gezerken bulduğu şeytanminaresi aslında olayların başlayacağını bize duyuran bir ses olur. Domuzcuk’un önerisiyle Ralph şeytanminaresi çalar. Bu sesle ıssız adaya onlar gibi düşen diğer çocukları da tanımaya başlarız; Jack, Simon, Roger, Percival, Johnny, Henry ve diğerleri… Öykü daha çok Ralph, Jack, Domuzcuk ve Simon etrafında döner. 


     Küçük dediğimiz bu çocuklar ıssız adada kendi düzenlerini kurabilmek için bir yönetim biçimi belirlerler. Bu da “şeytanminaresi” sayesinde olur. Şeytanminaresi kimdeyse adada söz hakkına sahip yetkili kişi o olur. Olayların ateşini fitilleyen şey de belki budur. Güç dediğimiz şeye sahip olma arzusu. Adadaki bu yaşamda bir taraf Ralph’in yönetimindeyken, diğer taraf Jack’in yönetiminde, daha doğrusu “boyunduruğu altında”dır. Ralph’ten yana olanlar yaşamı birliktelikle, çalışarak ilerletmek isterken, amaçları adadan kurtulmaktır. Jack ise; çocukların korkularını onlara karşı kullanan, açlık duygularıyla onlara hükmeden bir lider olarak tavır çizer. Bizler de yaşanılan olaylar çerçevesinde, bu güç savaşında taraf olmaya ya da taraf tutmaya zorlanan çocukların hikâyesine tanık oluruz. Ve yapabileceklerinin sınırına ya da sınırsızlığına…
     

biography-william-golding.jpg

   Ralph, Jack, Domuzcuk ve Simon’u biraz daha yakından tanımak ister misiniz?


 Domuzcuk’un gerçek adını kitapta hiçbir zaman öğrenemesek bile bunun kiloları yüzünden ona verilen bir lakap olduğunu öğreniriz. Gözlerindeki problemden dolayı sürekli gözlük takması gereken Domuzcuk, adadaki diğer çocuklara göre daha aşağı bir ekonomik sınıftan gelmiştir. Bu duruma dair kitapta yazar güzel kırıntılar bırakmıştır. Ayrıca bana göre ıssız adadaki en zeki ama bir o kadar da kırılgan bir çocuktur. Kaba görüntüsüne zıt oluşturulan bu duygusallığı belki beni etkiledi. Ya da her şeye sağduyuyla yaklaşmasıyla, mantığın işlemediği bir adada mantıklı sözler kurmasıyla dikkatimi çekti, bilemiyorum. Fakat kitabın içinde en sempatik bulduğum ve çok sevdiğim bir karakter oldu.


   Ralph ise; iyi huylu, zeki bir çocuktur. Adadaki düzeni akılcı yöntemlerle sürdürmeye çalışır. Doğrunun ve adaletin yanındadır. Adadaki çocuklara eşitlik ilkesi doğrultusunda yaklaşır. Her birine verdiği görevlerle yaşadığı yeri iyileştirmek için çocuklara sorumluluk bilinci aşılar. Jack, Ralph’e karşı güç olarak gelen bir karakterdir. Empati duygusu yoktur. Ralph kadar güçlü hatta çeviktir. Avlanma konusunda çok iyidir. 


    Simon, bu kitapta en ilginç bulduğum karakter. O aslında adadaki bilge kişi diyebilirim. Ya da ruhumuzun doğruyu bulması için kalbimize pusula olabilecek tanrısallığı çizdiğini söyleyebilirim. (Bu biraz kitaba dair kişisel bir yorumum. Okuyanlar belki de başka açılardan bakacaklar bu karaktere. Okumayanları da yanlış yönlendirmek istemem. ) 

   Peki, bunca çocuk ıssız bir adaya düşerse her şey ne kadar kötü olabilir?


     Kitap, baktığınızda çevresi sularla çevrili bir adada geçmekte, modern hayattan çok uzakta, imkânsızlıkların içinde… Sonsuz gibi görünen ama hiç de öyle olmayan bir yerde her şey ne kadar kötü olabilir? Ya da çocukların olduğu bir yerde kötülük nasıl varlığını sürdürebilir?  


    Bu ıssız ada bizim ilkel yanımız, hayatı anlamaya çalıştığımız, kaç ya da savaş mantığını en net gördüğümüz bir alan. Yazar bu detayla öyküye tesadüfi bir şekilde başlamamıştır diye düşünüyorum. Bizim tam da bu yönü sorgulamamızı istemiştir. Gözüme birden çocukların kitapta avlandıkları sahne geldi. Özellikle avlanmadan önce ya da sonra yaptıkları ritüeller. Ateş etrafındaki dansları, hayvanı alt edebilmek için söyledikleri şarkılar, bu noktada gördüğüm en net kırıntılardı. Bu ıssız adanın içinde küçücük çocukların içindeki öldürme, yok etme güdüsü beni çok şaşırttı. Kalbim buz kesildi diyebilirim. 


   Kitabı aslında ilginç kılan noktanın bu olduğunu düşünüyorum. Okumaya başlarlarken şöyle dedim, “Issız bir ada, ne olabilir ki?” Ama gördüm. Çocukların koca ormanı yaktığı, içindeki vahşetle adadaki arkadaşlarını öldürdüğü, hem de zalimce! Bir çocuktan beklenmeyecek güce olan tutkunun bana neleri mümkün kıldığını gösterdi. Kitabın başlangıcında güzel bir ada, huzur veren ortam; kitabın sonundaysa bir cehenneme, kalp atışımı hızlandıran olaylar örgüsüne, kalbimin dayanamayacağı kötülüklere tanık etti. 


    Yazar belki de ruhumuzun aydınlık tarafı gibi karanlık tarafının da varlığını göstermek istedi.  İçimizde hem iyiliğe hem de kötülüğe, hem inanca hem de inançsızlığa yer verdiğimizi anlamak ve kendimizle olan yüzleşmemizi sağlamak için bu öyküye davet etti. Olamaz mı?

 

Aylin AKTAŞ- Aralık 2020

 

 

Sineklerin Tanrısı - William Golding 
İngilizce aslından çeviren: Mine Urgan
Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları
248 Sayfa

  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
bottom of page