top of page
Görkem Yıldırım.jpg

Görkem Yıldırım DÜZEN

22.09.2021

YAŞAMIN İKİ UCUNDA BİR ROMAN: TATAR  ÇÖLÜ

İtalyan edebiyatının önde gelen isimlerinden Dino Buzatti’nin başyapıtı olan Tatar Çölü varoluşçu edebiyatın en güzel örneklerinden biridir. Üzerine pek çok çalışma yapılmış, defalarca yorumlanmış bir roman “Tatar Çölü”.


Roman, parlak bir askeri kariyerle başlayan, ancak bir han odasında tek başına ölümle sona eren bir yaşamı yalın ve etkileyici bir dille okura sunuyor. Kitabın sonunda ise yazar amacına ulaşarak, varoluşsal kaygılarımızın tümünü  gün yüzüne çıkıyor.


Roman kahramanımız Giovanni Drago, Akademi’den mezun olduktan sonra teğmen olarak ilk görev yeri olan ülkenin kuzey sınırında bulunan Bastiani Kalesi’ne tayin olur. Kaleye gitmek için at üstünde yola çıktığında kale ile ilgili tüm varsayımları zihninden geçirir ancak iki gün süren yolculuk sonunda kaleyi gördüğünde büyük bir hayal kırıklığına uğrar. Çünkü kale oldukça sıradan, eski ve küçüktür. Bir an önce bu kaleden ayrılmayı ve tayininin şehre alınmasını ister. Komutan, Drago’ya dört ay sonra tayin isteyebileceğini söyler. Kalede geçirdiği 4 ay boyunca kaledeki askerlerin kuzey sınırında bulunan Tatar Çölü’nden düşmanların geleceği umudu ile beklemeleri Drago’yu etkiler. Bir asker olarak savaşın içinde yer alma duygusu ve kahraman olma isteği öyle ağır basar ki dört ayın sonunda kalede kalmaya karar verir. Savaş çıkacağı umudu o kadar ruhlarına  tesir etmiştir ki  askerlerin, bu basit ve küçük kalede kalan askerler günlerce, aylarca ve hatta Drago gibi yıllarca sınıra bakarlar. Yazar romanda bu hazin bekleyişi şu cümlerle anlatır: “….Drago şimdiden alışkanlıkların uyuşukluğunu, askerlere özgü kibri, her günkü duvarlara karşı duyulan evcil bir aşkı duyumsamaya başlamıştı. Görevin monoton ritmi çerçevesinde dört ay, onu tuzağa düşürmeye yetmişti” der. Yazar hayatta, monotonluğun, alışkanlıkların ve bir organizasyona  aidiyetin insanı nasıl esir aldığını çarpıcı bir dille anlatır.


Dört yılın sonunda Drago tayin olmak ister ancak dilekçe vermediği için kaleden ayrılmasına izin verilmez ve aslında en başında yani dört ay sonra ayrılabileceğini söylediklerinde kendisine yalan söylediklerini anlar. Kendi isteği ile kalede kaldığını düşünse de kandırılmıştır. Sonrasında otuz yılı aşkın bir süre  kalede kalır. Drago için yıllar hayali düşmanların kuzeyden gelme umudu ile geçer ve gider. Yaşam, biz güzel şeylerin olmasını beklerken geçip gidendir aslında. Yazarın bir metefor olarak kullandığı Tatar Çölü de boşuna yaratılan umutların, beklentilerin ve uzun bekleyişlerin tasviridir.


Drago gibi pek çok insan, kendilerini yaşamda var etmek adına kahraman olmayı ya da iz bırakmayı hayal ederek bekler. Kendini tüm dünya zevklerinden mahrum kılar. Gençtir ve hayatta güzel olan ne varsa ona geleceğini umut eder. Zamanın hızla geçeceğini ve yaşama dair özlediği her şeyin geride kalacağını öngöremez. Drago varoluşunu gölgeleyen ölüm korkusu ve yalnızlık duygusunu bir kahraman gibi ölerek yeneceğini düşünür. Çok acıdır ki birlikte görev yaptığı silah arkadaşları o gün geldiğinde onu yarı yolda bırakır. Drago’nun yalnızlığını yazar şu sözlerle anlatır. “Drago insanların her zaman birbirlerinden uzakta olduklarını fark etti, birisi acı çektiğinde, acısı sadece kendisine ait oluyor, hiç kimse o acıyı birazcık olsun dindiremiyordu; bir insan acı çektiğinde, duydukları sevgi ne denli büyük olursa olsun, diğerlerinin bu yüzden acı çekmediklerini ve yaşamdaki yalnızlığı işte bu durumun oluşturduğunu fark etti ” der.

wi_220.jpg
  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
6e3fe5fe-9b4f-4a75-9e90-68b115056d4a-461-00000039361211f4.jpg

Çoğumuz gençken hayatımızda koyduğumuz hedeflerin ulaşılmaz olup olmadığı ile pek ilgilenmeyiz. Önümüzde uzun bir hayat vardır nasıl olsa. Hayat avucumuzun içinde sanırız.  Gençliğin verdiği coşkuyla her şeye kadir olduğumuzu düşünürüz. Kendimizi gerçekleştirmek için bazen çok acele eder, bazen de çabalamadan bekleriz. Yılların hızla ve amansızca geçeceği aklımıza gelmez.  


Ölüm akla geldiğinde yaşama anlam katma çabası ve korkularımız birbiriyle kıyasıya çatışır. Ne zaman ve nerede gerçekleşeceğini bilmediğimiz ölüm gerçeğiyle yüzleştiğimizde yaşamdan alınan kişisel doygunluk bizim için belirleyici olur. Keşkelerin az, iyikilerin çok  olması umulur. Drago gibi ölümü akla getirmek için geç kalınır bazen de. Yaşamı sevmek ölümü hatırlamaktan geçer oysa.


Romanın sonlarına doğru anlatım oldukça hızlanır ve yıllar çabucak geçer. Yazar buna rağmen  okuyucuya istediğini verir. Yalın bir anlatım ve eşsiz bir kurguyla ne eksik ne fazla, her şey olması gerektiği kadardır romanda. Tatar Çölü romanı bizi, zamanın kıymetini bilmeye ve hayatı beklemek yerine yaşamaya davet ediyor. Hayata dair beklentileriniz henüz gerçekleşmemişse ya da iyi şeylerin olacağına dair bekleyişler sizi yorduysa Tatar Çölü romanı ayağınızın yere sağlam basması için  bakış açınızı genişletecek ve yaşamın tam da şuan yaşandığını size yeniden hatırlatacak. Keyifli okumalar.

  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
bottom of page