Yusuf Atılgan
(27 Haziran 1921, Manisa - 9 Ekim 1989, İstanbul)
En bilinen iki eseri Aylak Adam ve Anayurt Oteli olan Atılgan, yazarlığının ötesinde bir öğretmendir.
Üniversite öğrenciliği sırasında Türkiye Komünist Partisi'ne katılarak faaliyette bulunduğu iddiasıyla on ay hapis yattı.
26 Ocak 1946’da serbest bırakılsa da öğretmenliği elinden alındı ve kendisi Manisa'nın Hacırahmanlı Köyü'ne yerleşerek çiftçilik yapmaya başladı.
1976'da İstanbul'a döndü. Danışmanlık, çevirmenlik ve redaktörlük yaptı. Yazımı devam eden Canistan adlı romanını tamamlayamadan kalp krizi nedeni ile İstanbul, Moda'da hayatını kaybetti.
Yusuf ATILGAN
Anayurt Oteli
Eserleri
Roman
-
Aylak Adam (1959)
-
Anayurt Oteli (1973)
-
Canistan (2000)
Öykü
-
Bodur Minareden Öte (1960)
-
Eylemci (Bütün Öyküleri, 1992)
-
Çocuk Kitabı: Ekmek Elden Süt Memeden (1981)
Çeviri
-
Toplumda Sanat (K. Baynes; 1980).
Piyes
-
Çıkış Gecesi (Barıman Yayınevi, İst. 1947)
Toplum içinde saklandığımız ve sakladığımız bir doğamız , bilinçaltına bilerek ittiğimiz gizli köşelerimiz vardır.. Olağanüstü bir gözlem yeteneği olan Yusuf Atılgan da insanların bu köşelerine incelikle girebilmiş bir yazardır. İnsanları sadece dıştan değil içinin derinliklerinden de görebilmiştir. Özellikle toplumdan soyutlanmış insanların kafes altına alınmış dürtülerini başarıyla yakalamıştır.
Atılgan, bu gücünü daha kitabın başlarındaki tasvirlerle hissettirmeyi ve kahramanının içinde kopan fırtınaları, değişimleri sıradan olaylar gibi aktarmayı başarıyor.
Kitabın kahramanı "Zebercet" insanın gerçek doğasının resmi gibidir. O da tıpkı Aylak Adam'daki Bay C. gibi Türk Edebiyatının unutulmazları arasında yerini almıştır.
"Yaşayan ölü gibi" bir tabir vardır bilirsiniz. Zebercet belki de bu tabirin kitapta vücut bulmuş halidir diyebiliriz. Babadan kalma bir otelde doğup büyüyen, hayatının çoğunu otelin içinde geçiren, babası gibi olmayı isteyip istemem ikilemi arasında savrulan, öz güvenini kaybedip kendisini toplumdan soyutlayan bir karakter Zebercet...
Ona sapkın diyen de olabilir, başıboş bir adam diyen de, onu zavallı gören de... Peki bir okuyucu, bir insan olarak böyle karakterlerle karşılaştığımızda nasıl davrandığımızı düşündük mü hiç? Başımızı çevirdiğimiz, görmezden geldiğimiz, önemsemediğimiz o insanların içinde ne fırtınaların koptuğunu düşünüp, biraz empati kurmaya çalıştık mı? Acaba Zebercet'lerin çoğalmasında "birey" olarak bizlerin ve ön yargılarımızın etkisi hiç yok mu?
Olayların örgüsü içinde yer alan hemen "her şeyin" tasvirini bulmak mümkün: Kasaba, otel, ortalıkçı kadın, iki adet havlu ve ruhunun olanca çıplaklığıyla Zebercet.... Dönüm noktası ise gecikmeli Ankara treniyle gelen "bir kadın". Yalnızca bir gece kalıp, yine geleceğini söyleyen ve Zebercet'in iç dünyasında yıkıntılara yok açan bir kadın...
Kitabın ağır dili, olaylar arasındaki karışıklık, hakim olan kasvetli hava, müstehcen durumlar ve zihin oyunları bazı okuyucular için rahatsız edici olabilse de, bu kitabın da edebiyatımızın okunması gerekenleri arasında yer aldığı kuşkusuz..
Kitabı okurken insanın karmaşık kimliğinden utanıp kaçmak isteyebilirsiniz, ama fark edeceksiniz ki içimizdeki Zebercet'lere doğru bir yolculuğa çıkmışsınız ...
Ömer Kavur'un sinemaya uyarladığı filmi bir çoğunuz izlemiş olabilirsiniz, ancak kitabı okuduktan sonra tekrar izlemenizi de ayrıca tavsiye eder, Anayurt Oteli'nde keyifli istirahatler dileriz :)
"Sevgi avuç avuç dilenilebilir, para pulla satın alınabilir, armağan olarak sunulabilir sana, sokakta bulunabilir; ama haydutlukla ele geçirilemez. "