top of page

SESSİZLİĞİN DİLİ

Bölüm1: Gecenin Gölgesinde

Gece deniz kıyısını sardığında, kamp ateşinin başında yalnız bir adam oturuyordu. Sırtı rüzgâra dönük, gözleri kitaba takılı... Yanı başında bir de defter, sesini ve söyleyemediklerini yazdığı...Ama sayfaları çevrilmemişti kitabın; çünkü okunan metin kağıtta değil, içindeydi.

Ateşin çıtırtısı ve uzak dalga seslerinden başka hiçbir şey yoktu duyduğu.

Derken bir gölge düştü alevlerin titreşen ışığına. Bir puhu kuşu kondu yakındaki kütüğün üzerine. Sessiz ama derin bir bakışla adamı izledi.

“Yine mi geceyi seçtin kendine ulaşmak için?” diye konuştu kuş, kelimeleri sanki zihne fısıldar gibi.

Adam bakışlarını kaldırmadan cevap verdi: 

“Gündüzün gürültüsünde kendimi duyamıyorum, her şey çok kalabalık… Ama geceler... Geceler sadece bana ait.”

Kuş başını çevirdi, göğe baktı. 

“Cevap arıyorsan,” dedi, “bazılarını yalnız karanlıkta bulabilirsin.” “Geceler sessizdir ama içindeki ses bazen daha çok konuşur.”

“İşte bu yüzden seninle konuşuyorum... Çünkü sen, geceyi bilen birisin.” dedi adam gülümsemeye çalışarak.

Puhu kuşu adamın elindeki kitabı işaret ederek:

“O zaman oku. Çünkü kelimeler, kanat gibidir; taşıyabilir seni.”

“Kelimeler uçar, geceler konuşur “

Sessizlik yeniden aralarına çöktü, ama bu bir kopuş değil, bir bağ gibiydi. 

Çünkü bazı konuşmalar, kelimelerle değil, suskunlukla yazılırdı.

Bölüm 2: Gecede Açılan Kapı

Ateşin korları sönmeye yüz tutmuştu. Gecenin koyuluğu arttıkça, adamın zihnindeki sesler de çoğalıyordu.

Puhu kuşu hâlâ oradaydı. Ama artık konuşmuyordu. Sanki başka bir şeyi bekliyordu. Bir karar, bir itiraf, ya da belki bir hatırlayış…

Adam gözlerini kapadı. Dalgaların ritmine kulak kesildi.

Birden, uzaklardan bir melodinin yankısı duyuldu. Ne bir enstrümandan ne de bir insan sesinden… Sanki gece, kendi dilinde bir şarkı söylüyordu.

Adam fısıldadı:

“Unuttuğumu sanmıştım…”

Kuş başını çevirdi.

“Bazı şeyler unutulmaz,” dedi, “sadece derine gömülür.”

Adam ayağa kalktı. Kitabını yere bıraktı, üzerine düşen ay ışığıyla parlayan kapağa baktı. Sonra karanlığa doğru birkaç adım attı.

“Oraya gitmem gerek,” dedi.

“Yıllar önce bıraktığım sorunun cevabı hâlâ orada olabilir.”

 

Kuş kanatlarını çırpmadan arkasından yürüdü, sanki bir rehber gibi.

Kumsalın sonunda, karanlık bir kayanın dibinde eski bir kapı belirdi. Ne kilidi vardı ne tokmağı. Sadece gecenin karanlığıyla örtülmüş bir eşikti.

Adam durdu. Nefesini tuttu. Tam ilk adımı atmak üzereydi ki;

“Girmeden önce bilmelisin,” dedi kuş, “Her cevap bir bedel ister.”

Adam başını salladı.

“Bu gece uykusuz kaldıysam, sebebi sadece sorular değil. Hazırım.”

Kapı, sessizce aralandı.

Ve gece, bir kez daha konuştu.

Bölüm 3: Rüyasız Uykunun Ötesi

Kapının eşiğinden geçtiğinde, hava değişti.

Ne denizin kokusu vardı ne de yıldızların ışığı. Yerçekimi bile sanki unutulmuştu burada. Adam yürüdükçe, ayaklarının altındaki zemin değişiyordu—bazen toprak, bazen su, bazen ise boşluk... 

Puhu kuşu onun yanındaydı ama konuşmuyordu artık. Rehber olmuştu; kelimelere ihtiyacı kalmamıştı.

İlk karşılaştığı şey, kendi yansımasıydı. Ama bu yansıma gölge değil, havada asılı duran bir anıdan ibaretti:

Çocukluğunda sorduğu ilk soru yankılandı etrafta.

“Ben neden yalnızım?”

Gecenin kendisi cevapladı bu kez:

“Çünkü bazı ruhlar, kalabalıkta yok olur. Sen unutulmuşları duymakla görevlisin.”

Adam dizlerinin üzerine çöktü.

İçinde uzun süredir bastırdığı bir ağırlık çözülmeye başladı.

O an anladı—bu yolculuk cevaplar için değil, unutmamak içindi.

Bir anda her şey değişti.

Gecenin koynundan üç figür belirdi. Yüzleri görünmüyordu ama içlerinden biri konuştu:

“Hatırlıyor musun, terk ettiğin yolu?”

“Hatırlıyor musun, korkudan kaçtığın yeri?”

“Ve hatırlıyor musun, kim olduğunu unutmaya başladığın anı?”

Adam gözlerini kapattı.

Sanki kalbinin derinliklerinden bir ışık doğdu.

Gece, ilk kez ısındı. Karanlık, ilk kez kucakladı onu.

Ve o anda, puhu kuşu konuştu:

“Artık dönüş başladı. Ama unutma… dönüş, hiçbir zaman başladığın yere çıkmaz. Sen, artık aynı kişi değilsin.”

Adam gözlerini açtı.

Artık geceyi değil, kendi içini görüyordu.

 

Bölüm 4: Gecenin Kalbindeki Oda

Yürüyüş devam ettikçe, mekân artık tanımsız hâle gelmişti.

Gökyüzü yoktu. Zemin yoktu.

Sadece karanlık vardı ve karanlığın içinden fısıldayan hatıralar.

Adamın kalbi sıkışıyor, ama geri dönemiyordu.

Çünkü biliyordu: En karanlık odalar, en büyük sessizlikleri saklar.

Bir anda karşısında bir kapı daha belirdi.

Bu kez eski değildi. Parlıyordu—ama sıcak değil, tanıdık bir soğuklukla.

Kuş hiç yaklaşmadı bu sefer.

“Buraya kadar seninle geldim,” dedi. “Ama buraya yalnız girmen gerek.”

Adam başını salladı, kapının tokmağına dokundu. Soğuktu.

Ve o anda, içeriye adım attı.

Oda küçüktü. Duvarları, çocuk çizimleriyle kaplıydı.

Bir masa, üzerinde açık bir defter.

Bir sandalye, boş.

Ve köşede bir siluet… sırtı dönük bir çocuk.

Adam titreyen bir sesle konuştu:

“Bu... burası benim odam...”

Çocuk dönmedi. Ama sesi yankılandı:

“Sen beni susturdun.”

Adam gözlerini kıstı, yutkundu.

“Çünkü o zaman ağlarsam, bir daha duramayacağımı düşündüm, korktum.”

Çocuk döndü.

Gözleri yoktu, sadece derin boşluklar.

Ama ifadesi acı değil, anlayış doluydu.

“Ama ağlamadın… ve artık hiçbir şeyi hissedememeye başladın.”

Adam dizlerinin üstüne çöktü.

Gözleri doldu.

İlk kez, yıllar sonra, gözyaşı geceyle karıştı.

“Affet,” dedi,

“Seni bırakmam gerektiğini sandım. Ama aslında, kendimi bırakmışım.”

Çocuk başını salladı, sonra yavaşça kayboldu.

Oda kararırken, tek bir cümle yankılandı boşlukta:

“Şimdi neden yola çıktığını hatırlamaya hazırsın.”

 

Bölüm 5: Sevginin Unutulduğu Yer

Odanın karanlığı çekildiğinde, adam kendini eski bir evin avlusunda buldu.

Gece hâlâ oradaydı ama artık sessizlik değil, kalbin en kuytu yerinde yankılanan bir eksiklik konuşuyordu.

Bir masa… üzerinde kuru çiçekler.

Bir sandalye… hep boş kalmış.

Ve kapı aralığından gelen bir ses:

“Neden hiç sormadın?”

Adam donakaldı. O sesi tanıyordu.

Ama ne bir yüze ne bir isme aitti. O ses…

Sevgiye hiç dönüşmemiş tüm bakışların sesiydi.

Bir gölge belirdi. Yarı ışıkta bir kadın silueti… ama yüzü yok.

Çünkü ona hiç yüz verilmemişti.

Çünkü hiç bakılmamıştı.

“Ben sevgiyim,” dedi siluet.

“Beni arıyorsun, ama çocukken beni tanımadın. Çünkü kimse seni sevdiğini söylemedi.”

Adamın boğazı düğümlendi.

“Ben sadece... güçlü olmam gerektiğini sandım.”

“Hayır,” dedi sevgi.

“Sen sadece görünmek istedin. Ama görünmediğini sandın. Ve sonunda, kendi sesini susturdun.”

Bir anlığına, dünya durdu.

Çocukluğundan beri tuttuğu tüm cümleler boğazına geri doldu.

Birisi “aferin” demediği için çalışıp yorulduğu geceler…

Bir sarılma gelmediği için yazdığı mektuplar…

Ve her gece, kalbinin en kuytusunda “beni sevin” diye sessizce haykırdığı anlar.

Siluet yavaşça yaklaştı.

“Elini uzat,” dedi.

Adam tereddüt etti.

“Eğer sana dokunursam, değişeceğim. Belki artık aynı kişi olamam.”

“Zaten artık değilsin,” dedi sevgi.

“Çünkü ilk kez hissettin. İlk kez sustuğun şey konuştu.”

Adam elini uzattı.

Ve karanlık yavaşça çözülmeye başladı.

Gökyüzü ilk kez sabaha yaklaşır gibi değil, içe doğar gibi aydınlandı.

 

Bölüm 6: Son: Bir Çocuğa Mektup

Gecenin son anlarında, gökyüzü hafifçe kara-kızıldan açık maviye dönüyordu.

Adam, yeniden kamp ateşinin olduğu yere dönmüştü.

Ama bu kez, başka biriydi.

Aynı kıyı, aynı dalgalar.

Ama içinde bir şey susmamıştı artık.

Konuşuyordu. Fısıldıyordu.

Yaşamak istiyordu.

Yerde, eskiden bıraktığı defteri açtı.

Elini kalbinin üstüne koydu.

Ve yazmaya başladı;

"Sevgili küçük ben,

Sana uzun zamandır hiç yazmadım.

Çünkü uzun zamandır senin sesini duymuyordum.

Biliyorum, çok sustun.

Çünkü sevildiğinden emin olamadın.

Belki biri seni kucaklamadı.

Belki bir “aferin” gecikti.

Belki beklediğin onaylanmayı alamadın.

Belki seni görmediler.

Ama şimdi görüyorum seni.

Sana sarılıyorum.

Ve bilmeni istiyorum:

Sen sevgiye layıksın.

Senin sesin değerli.

Ve sen, sadece güçlü olmak zorunda değilsin,hissetmen yeter.

Bu mektubu yazarken içimde bir şey çözülüyor.

Yıllar boyunca kurduğum kaleler yıkılıyor.

Ama tuğlalarıyla yeni bir ev yapıyorum kendime.

Işık alan, rüzgâr alan,

Ve en önemlisi: sevgi alan bir ev.

Artık seni susturmayacağım.

Çünkü sen konuştuğunda, ben “Kendim” oluyorum.

Sana söz:

Hayatı yeniden seveceğim.

Ve bu kez, içimdeki çocuğu da yanıma alacağım."

Mektubu kapattı.

Ateşin son kıvılcımlarına bıraktı defterini. Duman göğe yükselirken, gülümsedi. Puhu kuşu bir kez daha yakına kondu.  Bu kez konuşmadılar. Gerek yoktu. Çünkü adam artık, sessizliği değil; “Kendini dinlemeyi öğrenmişti.”

Ve o anda, sabah oldu. Kelimeler sustu. Ama hayat, yeniden başladı.

Çünkü hayat her sabah umutla ve sevgiyle yeniden başlardı...

                                            -SON-

  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
  • Instagram - Black Circle
  • Twitter - Black Circle
  • YouTube - Black Circle
  • Facebook - Black Circle
sessizlik.jpg

© 2023 by HEAD OF THE CLASS.

PR / T 123.456.7890 / F 123.456.7899 / info@mysite.com

Hazırladığınız kitap incelemelerinizi, öykü-deneme türündeki yazılarınızı, edebiyat ve sanat odaklı dosya konularınızı romanoku.org@gmail.com adresine gönderebilirsiniz.

 

Tanıtım amaçlı kitap gönderimi ve reklamlarınız için de aynı kanallardan ulaşabilirsiniz.

  • Instagram
  • X
  • Facebook
  • Youtube
bottom of page